44
Products
reviewed
2504
Products
in account

Recent reviews by Megali[Samcro]

< 1  2  3  4  5 >
Showing 1-10 of 44 entries
8 people found this review helpful
27.0 hrs on record
Immortal Planet; unutulmuş, buz tutmuş bir gezegende ölümsüzlerle savaştığımız ve kaçış yolu aradığımız, izometrik oynanışı ile başarılı bir souls-like oyunu.

Hikayeyi bir kenara bırakırsak oyun, türe bir kaç yenilik getirerek ve souls-like özelliklerini temelinde koruyarak güzel bir iş çıkarmış. Öncelikle ilk göze çarpan en büyük farklılık kamera açısı ve oynanışa etki eden izometrik grafikler. Bununla birlikte platform olarak sayılabilecek bölüm tasarımlarına sahip. Bu sebeple kaçınma hareketi çoğu zaman aşağıya düşmemizle son buluyor. Tabii bunu lehimize kullanıp düşmanları da aşağıya itebiliyoruz. İtebilmek konusuna gelince, burada denenmemiş bir yenilik bulunmakta; oyunda dayanıklılık (stamina) barı biten düşmana yaptığınız kaçınma hareketi onu kısa bir süre etkisiz hale getiriyor. Bu da strateji ve bir gözünüzün kendi, diğer gözünüzün de düşman dayanıklılığında olmasına neden olmakta. Açıkcası boss savaşları dışında çoğu kendimden güçlü karakterleri bu strateji ile geçtim.

Boss savaşlarına gelirsek, 8 büyük, 3-4 küçük boss ve 4 challenge'a sahibiz. Challenge'ları bitirmeden kalıcı olarak iyileştirmeniz yükselmiyor. Savaşların ve tasarımların kaliteli olduğunu belirtmekte fayda var. Özellikle her bir karşılaşmada aslında platformla da savaşıyor, bu da zorluğu arttırıyor. Oyun gerçekten zor, uzun zamandır bu kadar zorlandığım bir oyun olmamıştı. Özellikle kaçınma hareketini yaparken aşağıya düşmeme ve düşmana çarpmamayı da göze almak zorunda kaldığınız için bir hayli zorlanıyorsunuz.

Oyunda müzikler, özellikle de boss savaşlarında sizi heyecanlandıracak kadar güzel. Ancak seslendirmeler yok, karakter konuşmalarında pek sıkıntısını görmesem de bazı boss'ların konuşmasını isterdim. Vuruş hissiyatı ve düşman çeşitliliği de oyunun süresine göre hiç tekrara düşmüyor. Beni rahatsız eden sadece bölümler arası geçişlerin birer zindanmış gibi gösterilerek kopukluk yaratması, bunun dışında pek bir eksisi yok.

Zorluk, hareketler ve bir çok yönden Dark Souls'a selam çakan Immortal Planet, yine bazı göreceğiniz karakterlerle de gönderme yapıyor. Oynayanlara süpriz olsun, ancak ben oyunu oldukça beğendim. Uzun zamandır bu kadar farklı ve zor bir souls-like oyun oynamamıştım. Değeri pek anlaşılmamış, kıyıda köşede kalmış Immortal Planet'i türü seven herkesin kaçırmaması gerekir.

Notum 8.5/10
Posted 25 February, 2021.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
24 people found this review helpful
2 people found this review funny
21.5 hrs on record
Dead Cells; piksel grafiklerle yaratılmış, doğrusal olmayan, başarılı vuruş hissiyatı ve tekrar tekrar oynanabilirliği sayesinde bağımlılık yapan zor bir platform oyunu.

Oyna, öğren, öl ve yeniden dene. Oyunda hikaye yok denecek kadar az ve ihtiyacımız da yok. Rogue-like dediğimiz sürekli deneyerek baştan başladığımız ama her defasında daha da güçlü denediğimiz tür ile zorluk, silah ve kaçınma gibi bazı parçaların olduğu souls ruhunun birleşmesiyle oluşan ve yapımcıların tabiriyle roguevania türünün en büyük temsilcisi. Sonuca giden yolda bir kez bile ölmeye şansınız yok. Değişen bölüm ve gideceğiniz farklı yollarla sona doğru ilerlerken güçlenerek devam etmelisiniz.

Oyunda her hangi bir silaha ya da ilerleyeceğiniz bölümlere bağlı kalmamalısınız. Başlarda çok hızlı ancak bir yerden sonra ezberlediğiniz bölüm ve düşmanlara karşı da dikkatli ilerlemelisiniz. Bu aslında bir seçenek değil, mecburiyet. Bir kaç pasif geliştirme dışında her öldüğünüzde tekrar çaresizsiniz. Oyunda bu kadar tekrara açık dinamikler olmasına rağmen vuruş hissinin dayanılmazlığı, her seferinde farklı bir silah ile ustalaşmanız sizi sadece ilk bölümde sıkacak kadar başarılı bir dünya yaratıyor.

Piksel grafiklerin sağladığı başarılı grafikler ve bölüm tasarımlarında bazı noktalarda ilerleyememeniz, açamadığınız rünler sebebiyle tekrar oynamanıza açık yollar ile gizli yollar... Dead Cells, sadece bölüm aralarında pit-stop yaptığımız yerler dışında soluklanabildiğiniz tek bir yerin olmadığı ve arada sağ alttaki dakikaya bakınca şaşıracağınız oyun olacak.

Peki bölüm sonu savaşları? Açıkcası oyunun bence tek eksisi bu denilebilir. Tüm ek paketleri de üst üste koyduğunuzda bile oyunun sonuna kadar bir elin parmaklarını geçmeyecek boss savaşlarına tanık oluyorsunuz. Zaten bir yerden sonra o kadar güçleniyor ve öğreniyorsunuz ki yanına bile yaklaşmadan sadece destek silahlarınızla işlerini görüyorsunuz. Çünkü oyunda artan bir zorluk yok, her defasında aynı şekilde karşılaştığınız için sizin oraya ne kadar güçlü gelmenize bakıyor iş.

İşin içinde öl ve yeniden dene mekaniğinin olduğu her oyunda olduğu gibi en önemli şey benim için bölüm tasarımları ve vuruş hissidir. Bunu da layıkıyla yerine getiren bazen sadece bitirmek için değil de bir kaç denemek için de oynanan yenilikçi bir oyun var karşımızda. Türü seven ya da bu türlere bulaşmak isteyen her oyuncu için güzel bir başlangıç Dead Cells.

Notum 9/10.
Posted 25 February, 2021.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
10 people found this review helpful
26.2 hrs on record
Savaşta ölen bir asker olarak Ölüm'ün buyruğunda çalışmak için anlaşma yapıyoruz. Karşılığında ruhların diğer tarafa geçmesini engelleyen gizemi bulmak için Siradon'a gidecek ve bu yolda karşımıza çıkan bir çok kötülük ile mücadele edeceğiz. Death's Gambit hikaye girişi klişe, ancak hikayenin anlatılış tarzı farklı. Geçmişe ya da geleceğe giderek hikayeyi görebildiğimiz bu mekaniğin tetiklenmesi için çoğu yerde fazlaca ölmemiz gerekli.

Başarılı bir souls-like oyun olarak karşımıza çıkan Death's Gambit, bazı şeyleri farklı yapmaya çalışırken bazı noktalarda da elinden gelene gayret etmiş. Oyunda seçtiğiniz karakter tüm oynanışa etki ediyor. Öyle ki her karakter her yan gücü alamıyor ve bu güç barının dolması da her karakterde farklılık gösteriyor. Vuruş, kaçınma ya da bloklama gibi her bir karakterden farklı bir isteği oluyor, haliyle oyunu da nasıl oynayacağınıza karar vererek karakterinizi seçmeniz önemli. Ancak kötü tarafı, silahınızı hemen hemen hiç değiştiremediğiniz kötü bir loot sistemimiz var. Bu da karakter oynanışına gösterilen özenin yanında eksi bir nokta olarak göze çarpıyor.

Oyunda iyileşmenize yarayan tüylerin sayısını oyun boyunca arttırabildiğimiz bir sistem var. Ancak her öldüğünüzde kazandığınız ruhları değil, bir adet tüy kaybediyorsunuz. Bu olay, souls-like türünde farklı bir deneme olmuş. Ama ne yazık ki belirli bir ruh karşılığı o tüyü her shrine'da (bonfire?) alabilmeniz gerilimi bitiriyor. Bunun yanında dilerseniz "al bu 3 tüyü bana %30 fazla hasar ver" yapabiliyorsunuz. Gerçekten bazı yerlerde buna çok ihtiyacınız var, güzel bir düşünce ve boşa yapılmış bir uygulama olmamış.

Oyunu ilk gördüğümde gözüme çarpan bir at olmuştu. Şekil itibariyle ata binerek gitmek güzel olsa da bunu uzun koridorlarda ileri-geri gitmek için, bir de oyun sonunda çok güzel bir titan'la at sürerek kullanıyoruz. Yani haritanın her yerinde kullanamıyoruz, yoksa ezerek geçmek pek keyifliydi.

Oyundaki grafikler ve sanat tasarımı harika. Birbirini tekrar etmeyen zaten de süre olarak tekrar edecek kadar uzun sürmeyen oyundaki haritaların her biri farklı boss ve düşman sınıflarına sahip. Ancak ne yazık ki bu haritadaki bu kadar farklı temadaki haritanın birbiriyle pek bir ilişkisi ya da birleşimi yok. Yani zekice hazırlanmış harita tasarımı yerine sanatsal yaratılmış grafikler olarak tercih yapılmış.

Oyununun zorluğuna gelirsek, pek de zor olduğu söylenemez. Bazı boss'ları bir kaç deneyebilirsiniz ancak her boss'u heroic adı altında yeniden daha zor haliyle yenmek de isteyebilirsiniz. Zor kavramı size basit geldiyse "buyur, bir de böyle dene" olarak haritanın aynı yerinde bekliyorlar. Unutmadan, bir de her boss'u kestiğimizde elde ettiğimiz yetenek puanımız ve bunları dağıtabileceğimiz bir yetenek ağacımız var. Ancak oynanışa pek etki eden yetenekler değil malesef, kullanışlı olmayan pasif yeteneklerden öteye geçememiş.

Bir souls-like oyununda sizi bilmem ama benim için en önemlisi vuruş hissidir. Death's Gambit'te bu çok iyi değil, ancak kötü de değil. Yine de bir Salt and Sanctuary ya da Blasphemous değil. Dark Souls'a ait çok fazla gönderme ve tanıdık şeyler de oyunda göreceksiniz. Birisi masum görünen bir sandık mı dedi?

Toparlarsak, Dark Souls'un 2D güzel grafiklere sahip, kısa ve öz, güzel bir örneği var karşımızda. Türü sevenlerin bitirmeden bırakmayacağına da eminim.

Notum 8/10
Posted 5 February, 2021. Last edited 27 November, 2021.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
76 people found this review helpful
116.0 hrs on record
"O gün savaş alanından yavru bir kurt alındı, ustası onu acımasızca eğitti ve bir shinobi ustası oldu."

Japonya iç savaş dönemi, Ashinalı Isshin darbe ile tüm toprakların sahibi olur. Bundan 20 yıl sonra Isshin eski gücünde değildir ve kutsal varis olan Kuro'ya bağlılık yemini eden Kurt, onu hayatı pahasına koruyacaktır.

Sekiro, kelime anlamı olarak "Tek Kollu Kurt" anlamına gelir. Kuro'dan aldığı ejderha kanı ile yeniden dirilme gücüne sahiptir ve bu sayede diğer souls-like oyunlarına istinaden 2 kere dirilebiliyoruz. Çok büyük avantajı yok açıkcası tüm oyun boyunca bir kaç kere işime yaradığı olmuştur. Tırnaklarımızla kazıyarak birkaç bilgi kırıntısı öğrenerek ilerlediğimiz diğer Miyazaki oyunlarının aksine Sekiro, hikaye anlamında daha bonkör davranmış.

Dark Souls serisi ve Bloodborne oyunları ile "souls-like" türünü bize kazandırmış Miyazaki'nin son oyunu Sekiro'da neleri farklı yaptığına bakmak gerek diye düşünüyorum. Öncelikle gotik ya da orta çağ dönemine ait karanlık bir atmosferden savaş sonrası Japonya'ya giderek büyük değişiklik yaptığı bir gerçek. Bunun yanında diğer oyunlardaki gibi oynamayı bir kenara bırakıp deflect yapmayı öğrenmeniz gerek. Ne zaman rakibinizin duruşunu bozmayı kavrarsınız, o zaman oyunda rahat ilerlemeye başlarsınız. Aksi taktirde Genichiro bunu size öğretmesini bilecektir. Ayrıca artık gizlilik öğelerini kullanabiliyor ve haritayı öğrendikten sonra kimseye görünmeden arka arkaya ölümleri sıralayabiliyoruz.

Boss savaşları daha zor hatta son boss benim tüm oyunlarda en fazla denediğim, bir çok oyuncunun burada bıraktığı boss oldu. Genelde 2 hatta 3 aşamadan oluşan karşılaşmalara sahne oluyor ve her seviyede daha da zorlaşarak farklı saldırılarına maruz kalıyoruz. Bu sebeple her bir aşama için saldırıları ezberlemek gerektiği için daha fazla denemede bulunmak zorundayız; aslında zorluğun temel sebebi bu. Bunun yanında deflect ve mikiri counter hareketlerinde ustalaştığınızda boss harici karşılaşmalarda pek zorlanmıyorsunuz. Ancak bu oyundaki boss ve mini-boss sayısı diğer oyunlara nazaran oldukça fazla. Bunu da aklınızda tutun.

Sekiro’da çok fazla loot bekmeleyin, silah çeşitliliği ya da kıyafetleriniz üzerinde değişiklik yapmak yok gibi bir şey. Bu konuda diğer soulsborne oyunlarından ayrılıyor. Sadece mekanik kolumuzda geliştirmeler ve değişiklikler yapabiliyoruz. Bu yüzden karakter ekranında pek zaman harcanacak bir durum yok ortada. Ancak Miyazaki bunun bir eksiklik değil, karakterimize olan bağlılığımız için bunun gerekliliğini savunmuş, haklı da…

Grafikler, sanat tasarımı, müzikler ve karakter tasarımları yine çok çok iyi. Durup manzarayı izleyeceğiniz çok anınız olacak. Boss’larda heyecanınızı katlayacak müzikler yeri geldiğinde sakinleştirecek.

Sekiro, aldığı tüm ödülleri hak eden Miyazaki’nin farklı türleri de nasıl harmanlayıp oynanıştaki çizgisellikten kurtulabileceğinin ispatı olarak klasikler arasında yerini almış. Oyunun tek eksisi daha fazla içerik veya ek paket bekleyen oyuncuların ellerinin boş kalması ve tüm oyunculara hitap eden bir oyun olmaması. Dark Souls 3 ile daha fazla oyuncunun da türe bulaşmasını sağlayan Miyazaki, Sekiro ile birlikte sadece türü sevenlere hitap etmiş.

Notum 9.5/10
Posted 15 January, 2021.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
16 people found this review helpful
6.1 hrs on record
Rise & Shine, el çizimi grafikler ile hazırlanmış eğlenceli bir platform-shooter oyunu. Oyunun bulunduğu dünyanın isminden başlayarak karakterlere ve hikayeye kadar bol göndermeli ve komik bir oyun bizi bekliyor. Ancak en başta uyarayım, eğlenceli olması sizi yanıltmasın, oyun oldukça zor.

Konuya gelince; Gamearth gezegeni istilaya uğrar ve baş karakterimiz Rise ile Legendary Warrior’un ona emanet ettiği Shine isimli silah ile ortalığı temizlemek bize düşer. Shine, konuşabilen ve bir çok fonksiyonu olan akıllı bir silah. Bölümler boyunca ilerlediğimiz ve bazen tek bombada öldüğümüz bu oyunda respawn olmak bol bol yaşayacağımız şey olacak. Bu sizin gözünüzü korkutmamalı çünkü hemen hemen kaldığınız sahneden devam ediyorsunuz.

Grafikler harika, bol bol ekran görüntüsü alma isteği uyandırıyor insanda. Buna ek olarak oyunun soundtrack’ı da oldukça başarılı. Super Mario, Half Life gibi popüler oyunların yanı sıra Flappy Bird ve Duck Hunt gibi alakasız oyunlardan da bir çok gönderme oyuna çok iyi yerleştirilmiş. Köprüden geçerken bir anda Duck Hunt’daki köpeğin o gıcık gülüşüyle patlatması aklıma geldikçe gülerim hâlâ😊

Oyunda sadece herkese ateş ederek ilerlemiyorsunuz, bol bol puzzle da var ve bunları çözmek için çoğunlukla silahınızı kullanmanız gerekecek. Üstelik bu bulmacalarla boss’larla savaşırken de karşılaşıyorsunuz ve eliniz ayağınıza dolaşıyor. Bölüm tasarımları çok güzel yaratılmış ve birbirine benzemiyor. Yine de oyunumuz ne kadar fazla öldüğünüze bağlı olarak kısa sürede bitiyor ve tekrar oynama isteğiniz olmuyor. Ancak oyunu ilk açtığınızda bitene kadar başından kalkmamanız olası.

Özetlersek Rise & Shine’ı benzerlerinden ayıran bir çok nokta var ve kesinlikle oynanmayı hakediyor. Keyifli bir 3-4 saat geçirmek için indirim döneminde faydalanın derim.

Notum: 8/10
Posted 26 December, 2018. Last edited 30 June, 2019.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
34 people found this review helpful
5.6 hrs on record
Pinstripe, gerçek bir hikayeden esinlenerek yapılan bağımsız platform/puzzle oyunu. Oyunda Ted ve kızı Bo ile bir tren yolculuğunda başlıyoruz. Pinstripe adlı kötü karakter tarafından kaçırılan kızımızı bulmak için ilerlediğimiz bir hayal dünyasındayız aslında. Öyleki ilerledikçe hikaye aydınlanıyor ve dramatikleşiyor. Baştan söyleyeyim, Pinstripe eğlenceli bir oyun değil; daha çok üzücü bir hikayeyi yaşadığımız, kendi vicdanımızla savaştığımız bir dram....

Oyunun senaryosunun bu kadar başarılı olmasının bir nedeni de ona eşlik eden harika müzikler ve hoş grafikler. Tüm manzaraların çizimle yapılması, grafik ve efektlerin de o karanlık atmosferi, yanlızlığı, çaresizliği size yansıtmakta çok başarılı olmasını sağlamış.

Oyun boyunca alacağınız yeni özellik ya da edineceğiniz dostlar ile geriye gitmeniz gerekecek, ipuçlarını iyi takip ettiğiniz sürece çok da problem olmayacak bulmacalar mevcut olacak. Hikaye kısa sürede bitiyor ancak iki kere bitirmeniz için geçerli nedenleriniz var. İlk oyun sonunda alacağınız anahtar ile tekrar başladığınızda açılmayan kapıları açabilir ve farklı bir son için deneyebiliriz. Karakterler arasındaki konuşmalarınız ve yaptıklarınızda bu sonlara etki ediyor.

Thomas Brush adlı bağımsız geliştiricinin yarattığı bu harika oyunu kesinlikle denemelisiniz. Bu kış akşamlarında özellikle bir kahve eşliğinde güzel bir hikayeyi tatmış olacaksınız.

Notum: 9/10
Posted 25 December, 2018. Last edited 25 December, 2018.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
48 people found this review helpful
5.1 hrs on record
İsmi sizi yanıltmasın, "Pony Island" ne kadar şirinse; oyun da bir o kadar karanlık ve yaratıcı...

Çoğu kişi gibi ben de oyunun isminden ve ekran görüntülerinden dolayı ne ile karşılaşacağımı kestiremeden oynamaya başladım. Hikaye olarak Pony Island adlı atari makinesinde sıkışıp kalmış binlerce ruhtan birisiyiz. Buradan çıkmak için oyunda bulunan 3 boss'u yenmek anlamına gelen 3 çekirdeği silmeliyiz. Böylelikle talimatları izleyerek, etrafı karıştırarak ve bulmacaları çözerek ilerlemeye başlıyoruz.

Pony, gördüğüm en yaratıcı fikre sahip oyunlardan. Oynanışı zorluk konusunda The Swapper kadar beni uğraştıran son bulmacası dışında, pek de zor olmayan poniyi yönettiğimiz platform oyunları tamamlıyor. Çoğu zaman grafik namına pek bir şey olmayan ekranlar arasında sıkışıp kalmak insanı bunaltıyor ancak belirteyim; oyunun amacı bu. Gerçekten de bir atari makinesinde sıkışıp kalma hissini size yaşatıyor ve bunu yaparken de sizi hiç sıkmıyor.

Oyunun ayrıca soundtrack'ı da satıldığı üzere birbirini tekrar eden 8bit harika müziklere sahip. Oyunda Steam chat'inin açılması, oyunun çökmüş gibi görünmesi gibi ilginç detaylar var. Öyleki oyunu bitirip çıktıktan sonra acaba hala oyunda mıyım? -sorusunu sordurabilen harika bir yapım.

Pony Island, herkesin denemesi gereken mükemmel bir fikir. Kanadalı Daniel Mullins'in 2018'te çıkaracağı bir diğer oyun "The Hex" i de merakla beklemekteyim.

Notum: 9/10.
Posted 28 November, 2017. Last edited 28 November, 2017.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
48 people found this review helpful
11.9 hrs on record
"Bir ailesi olmadan, dünyada tek başına olan adam soğuktan titrer." Andre Maurois

Uyandığımızda bir uzay gemisinde, herşeyin ters gittiği olayların tam da bittiği yerdeyiz. Aklımızda bir çok soru var ama en önemlisi ailemizin nerede ve nasıl olduğudur. Cesetlerin ve zarar görmüş koca bir metal yığının içerisinde onları ararken bir taraftan da burada neler olup bittiğine tanık olacağız. Stasis, Groomlake adlı bu gemide John Maracheck'in yaşadığı korku ve gerilime bizi ortak ediyor.

Stasis; çizimi andıran mükemmel izometrik görüş açısıyla korku/gerilim türündeki benzerlerinden şık bir çalım ile ayrılıyor. Point & click macera türünde ve hikayesiyle de ön plana çıkıyor. Oyunun yapımcısı Bischoff kardeşler hikayeye o kadar önem vermiş ki, her tablette yer alan karakterlerin birbirinden farklı hayat hikayesi, görüşleri ve anlatımlarından rahatlıkla bir kitap çıkartılabilir. Oyundan daha fazla zevk almak ve hikayeyi bütünüyle ele almak istiyorsanız oyundaki tüm tablet ve mailleri okumanızı öneririm.

Oyun boyunca gerilmenizi sağlayan sanırım iki şey var. Bunlardan birisi harika bölüm tasarımları ve bu bölümlerde yer verilen vahşetin boyutu. Diğer bir nokta ise size gemide yalnız olduğunuzu hissettiren atmosferi. Atmosferi tamamlayan en güzel şeyse sesler. Bunun dışında point & click tarzı bulmacaları alışana kadar zor gelecektir ancak bir kaç yer dışında pek zorlayan yer yok gibi. Envanter sisteminiz 4-5 parçayı geçmeyen ve bunları da craft'layabileceğiniz ve sadece bulmacaları çözmenizi sağlayacak eşyalardan ibaret. Müzikler ise pek akılda kalıcı değil.

Hikayede spoiler vermemek adına pek bahsetmek istemiyorum ancak son zamanlarda gördüğüm en güzel dramatize hikayelerden birisine sahip. Ayrıca Dead Space 2 ile birlikte en iyi ameliyat sahnesine de... Bu arada oyun her ne kadar Türkçe dil desteği var dese de aslında yok. Güncelleme ile Türkçe dil desteği geri çekilmiş. Ancak beta kod olarak "123statis123" girerek bunu halledebilirsiniz.

Kesinlikle Stasis'i denemenizi tavsiye ederim. Bilim vahşettir ;)

Notum: 9/10.
Posted 27 June, 2017. Last edited 27 June, 2017.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
87 people found this review helpful
3 people found this review funny
10.5 hrs on record
Jotun, Dark Souls tadında size boss savaşları sunan, harika el çizimi grafiklere sahip İskandinav mitolojisinde geçen bir aksiyon oyunu.

Hikayesi ise şöyle: Karakterimiz Thora denizde boğularak utanç içinde ölür. Ancak Viking mitolojisinde sadece savaşırken ölenlerin ulaşabildiği ve Odin tarafından yönetilen görkemli Valhalla'ya girmek ister. Bunun için de arafta kalmış ve Ginnungagap'tan Valhalla'ya yükselebilmek için Jotun adı verilen 5 devi yenerek Tanrıları etkilemesi gerekir. Elinde sadece bir baltası olan Thora için dev onur mücadelesi böylelikle başlamış olacaktır.

Oyunun en önemli özelliği basit kontrollere rağmen dev ve türüne göre oldukça zor boss savaşları. Bazen o kadar küçük kalıyoruz ki kendi karakterimizi görmekte zorlandığımız anlar olabiliyor. Özellikle Hagalaz'ı çok denedim ve yendiğinizde yaşattığı haz duygusu Dark Souls'u aratmıyor. Size kolay gelirse, Valhalla zorluğunda tekrar deneyebilirsiniz. Bunun yanında Frigg'in iyileştirmesi, Heimdall'ın kalkanı, Loki'nin şaşırtması, Freya'nın hızı, Thor'un çekici ve Odin'in mızrağı gibi Tanrıların kutsamalarını alabiliyoruz. Ancak bunları kazanabilmeniz ve geliştirebilmeniz size kalmış.

Harika müzikler, sanatsal ve el çizimi grafikler, güzel bir hikaye anlatımı ve dev boss savaşları... Jotun gerçekten de son dönemin en önemli bağımsız oyunlarından. Hele de Viking mitolojisine biraz ilginiz de varsa kesinlikle gözden kaçırmayın.

Not: 9/10
Posted 29 December, 2016. Last edited 17 June, 2018.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
47 people found this review helpful
1 person found this review funny
15.2 hrs on record (11.4 hrs at review time)
Oxenfree, diyalog bazlı doğaüstü bir macera/platform türünde bağımsız bir yapım olarak karşımıza çıkıyor.

Kontrolünü sağladığımız Alex ve ona eşlik eden arkadaşlarıyla, bir adaya yaptıkları yolculukla hikayemiz başlar. Adım attıkları andan itibaren tuhaf görünen ada, bir mağarada karşılaştıkları esrarengiz radyo dalgalarıyla kurdukları iletişim sayesinde, hayaletlerle dolu maceramız da başlayacaktır. Alex ve arkadaşları bu macerada geçmişle olan anılarını da tazeleyecek ve birbirleriyle bir bağ kurmaya başlayacaklardır.

Oyuna başlar başlamaz ilk dikkatinizi çeken yine çok güzel resmedilmiş grafikleri oluyor. Sonrasında ise 3 farklı seçimden birisini seçerek, hatta bazen hiç birini seçmeyerek diyalogları kuruyor, buna göre de belirlemiş olduğunuz seçimlerle hikayeniz değişiyor. Öyle ki bazı karakterle çok iyi olabileceğiniz gibi isterseniz de nefret dolu bir ilişkiniz olabilir. Diyaloglar bildiğimiz RPG tarzında soru-cevap değil, ya da tek sonuca giden farklı yollar değil; tamamen özgün ve bir filmin içindeymiş gibi hissetmenizi sağlayan konuşmalardan bahsediyorum. Tabii Oxenfree'yle korku filmini, Telltale oyunları gibi bu bağımsız bir oyunda tecrübe etmek istiyorsanız, iyi bir İngilizce bilginizin olması şart.

Platform oyunu demek pek gelmiyor içimden Oxenfree'ye. Sebebi sadece karakterinizi ilerletmenizden öteye gidemeyen kontrol yapısından oluşması. Unity grafik motoruna 2D çizim grafikler çok güzel yedirilmiş. Ayrıca soundtrack albümünün olmasından da anlayacağınız üzere, oyunun müzikleri özgün ve güzel. Hikaye süresi ise ortalama 5 saatte bitiyor. Ancak yeniden oynamaya açık bir hikaye yapısıyla pek de sorun olmuyor.

Oxenfree Telltale oyunlarını sevenlerin ve 80'ler popüler korku yapımlarını özleyenlere ilaç gibi gelecektir. Gözden kaçırmamanızı tavsiye ederim.

Notum: 9/10.
Posted 23 October, 2016.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
< 1  2  3  4  5 >
Showing 1-10 of 44 entries