44
Products
reviewed
2504
Products
in account

Recent reviews by Megali[Samcro]

< 1  2  3  4  5 >
Showing 11-20 of 44 entries
46 people found this review helpful
2 people found this review funny
4.8 hrs on record
İsveçli mobil oyun firması Senri'nin geliştirdiği harika grafiklere sahip bir platform oyunu Leo's Fortune. Mobil platformlardan sonra 1080P HD grafik desteğiyle bilgisayarlarımıza da konuk oluyor.

Leo, altınlarını çalanın peşine düştüğümüz ve bu yolda birbirinden farklı 20 farklı mekanı geride bıracağımız eğlenceli bir 2D platform/puzzle oyunu. Hikaye basit ancak sonu süpriz ve sosyal mesaj vermeyi de ihmal etmemişler. Hikaye basit ve bölümler de kısa, tadı damağınızda kalıyor.

Grafikler, bu oyunun öne çıkan en önemli özelliği. Harika çizimlere ve arkaplanlara sahip, Leo'nun animasyonları komik ve kaliteli, bölümlerin geçtiği mekanların hepsi birbirinden farklı ve tekrar etmeyen yerler... Suların altından rüzgarlara, tuzaklardan karla kaplı dağlara kadar hepsi birbirinden güzel tasarlanmış. Tuzak demişken, o kadar da takıldığınız puzzle ya da tuzak yok, koymak için yapılmış gibi. 20 bölümün yanında genelde zamana karşı yarıştığınız 4 farklı bonus bölüm de yer almakta.

Oyunun görsel etkisi kadar işitsel etkisi de oldukça kuvvetli. Soundtrack'ı ayrıca satılmıyor ancak müzikleri harika. Ses efektleri ve Leo'nun sesleri de eksiksiz. Sadece hikaye anlatımını niye Rus aksanlı birine bırakmışlar onu anlamadım.

Sonuç olarak Leo's Fortune oldukça şirin bir karaktere sahip olduğunuz, huzur dolu mekanlarda ilerlediğiniz basit bir platform oyunu. İndirime girdiğinde değerlendirmenizi tavsiye ederim.

Notum: 8/10
Posted 6 July, 2016.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
49 people found this review helpful
2 people found this review funny
21.3 hrs on record
12 is Better Than 6, tür olarak gizlilik elementlerinin önemli yer tuttuğu vahşi batı temalı bir top-down shooter olarak karşımıza çıkıyor.

Rusların elinden çıkmış el çizimi harika grafiklere sahip oyunda 1873 Amerika'sında bir köleyken başlayan kaçış hikayemizde Meksikalı bir gringoyu oynuyoruz. Ara videoların olmadığı hem basit hem de kısa bir hikayeye sahip. Ancak renksiz grafiklerde öne çıkan iyi bir vuruş hissi ve güzel animasyonlar ile oynanış oldukça keyif veriyor.

Oyunda gizlilik amaçlı bir bıçağınız hep sabitken diğer silahınızı değiştirebiliyorsunuz. Pompalı, tüfek, altıpat ve yay kullanabilinen silahlar. Bunun dışında dinamit atabiliyor ya da bazı bölümlerde mevcut olan sabit silahları anlık kullanabiliyorsunuz. Silah seçenekleri geçtiği dönemle ilgili olarak mecburen az kalıyor. Gizliliğe gelince; bazı bölümleri hiç kimseye yakalanmadan geçmek keyif verici ve kolay ancak yer yer ilerdeki düşmanı göremediğimiz için gizlilik hiç bir işe yaramıyor ve bir anda 10 düşmana karşı kendinizi tek buluyorsunuz. Oyundaki en büyük sinir bozucu şey belki de tek kurşunla ölmeniz ve en başa dönmeniz... Silahı ateşlemek de gereksiz farklı yapılmış. Önce sağ tuşla hedef alıp sonra sol tuşla ateş ediyorsunuz. Bazen de bu sıralamayı ayarlayamayıp ateş edemeden ölüyorsunuz.

Oyun harika müziklere sahip. Ayrıca soundtrack'ını almanızı tavsiye ederim. 4 ana bölümden oluşan oyunda topladığınız paralarla yeni perk'ler açılıyor ama para toplamak bir yerden sonra sıkıcı oluyor. Genelde sonlara doğru da oyun kendini tekrar etmeye başlayan bölümlerle sizi başbaşa bırakıyor. Sebebi ise basit, bir bölümü bazen saçma vuruş dinamikleri yüzünden tekrar tekrar oynamanız...

Sonuç olarak; 12 is Better Than 6 benim gibi vahşi bati temalı oyunları ya da Hotline Miami tarzı oyunları sevenlere ilaç gibi gelecektir.

Not: 7/10
Posted 27 June, 2016. Last edited 2 July, 2016.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
73 people found this review helpful
4 people found this review funny
62.7 hrs on record (58.5 hrs at review time)
Ajay, oğlum... Senden son bir isteğim var, küllerimi Lakshmana'ya götür...

Farcry 4'te annemizin ölümünden sonra son dileğini yerine getirmek ve huzura kavuşturmak için Nepal'a uzanıyoruz. Karlı ve yüksek Himalaya dağlarının çevirdiği yemyeşil bir cennet vadi gibi görünen Kyrat'ta kendimizi buluyoruz. Kyrat'ta Pagan Min'in krallığı süregeliyor ve o sırada ona karşı direnen Altın Yol örgütü var. İç savaşın hüküm sürdüğü bu cennetin ne yazık ki cehenneme dönüşmesi dakikalar alıyor. Pagan Min'le tanışmamız ve Altın Yol'un kurucusu babamız olunca bizi de kurtarmak için örgütün gelmesi çok sürmüyor. Böylelikle tüm oyun boyunca seçimler yapmaya zorlanacağımız bir serüven bizi bekliyor.

Farcry 4'ün hikaye kısmı bu şekilde. Grafikler ve atmosfer kesinlikle üçüncü oyundan daha iyi. Bir de oyunda yine müzik seçimleri harika. Peki ya görevler ve oynanışta ne gibi yenilikler var, üçüncü oyundan ayıran özellikler neler?

Öncelikle çoğu Ubisoft oyununda ve Farcry 3'te de olduğu gibi yine radyo istasyonlarını benzer 17 çan kulesini etkinleştirerek ve 24 karakolu ele geçirerek ilerlediğimiz büyük bir haritamız var. Bunlara ek olarak kaleler eklenmiş. Oyunda toplam 4 kale var ve ele geçirmesi daha zor. Kaleler ele geçirilirse karakollarınız tekrar saldırıya uğramıyor. Yüksek dağlarla çevrili olması sebebiyle oyuna kanca eklenmiş. Güzel bir yenilik olarak duran kanca sayesinde yüksek yerlere çıkabiliyor ya da sallanarak büyük atlamalar gerçekleştirebiliyorsunuz ama sadece belirli yerlerde. Araçlara ek olarak benim çok sevdiğim "buzzer" isimli minikopter tarzı bir hava aracımız var. Farcry 3'te oyunun yarısından sonra aldığımız wingsuit'i burada oyunun hemen başında alabiliyoruz. Ayrıca yine bir çok silah ve ekipmanımız mevcut ancak benim favorim olimpiyat yayı.

Birazda görevlerden bahsedelim. İncelemenin başında dediğimiz gibi seçimler yapmaya zorlanıyoruz. Altın yolun lider adayları gelenekçi Sabal ve yenilikçi Amita arasında görevlerde seçim yapmamız gerekiyor. Ancak görevler de genelde bir yeri savunmak ya da ele geçirmek üzerine. Bazen de tetikçi gibi kullanıldığımız sahneler var. Bence Farcry 3'ün görevleri çok daha eğlenceliydi. Farcry 4'te 5 bölümlük Shangri-La adında kayıp haritaların oluşturduğu bir yan hikaye var. Kesinlikle hepsini yapın, özel güçlere ve farklı çizimlere sahip alternatif bir dünyada geçen görevler en beğendiklerim arasındaydı.

Bunların dışında Pagan Min'den biraz bahsetmek isterim. Farcry 3'teki gibi bir psikopat kötü karakter yaratalım fikriyle yaratılmış olan Kyrat kralını bir oyunun başında bir de oyunun sonunda görüyoruz. Onun dışında genelde bize telsizle bağlanarak bir şeyler söylüyor. Kabul ediyorum, güzel bir karakter ancak neden bu kadar az yer verilmiş anlamış değilim. Bir kaç kez karşılaşabilirdik ya da bizi daha da sinirlendirebilirdi bir önceki oyundaki gibi. Yazık olmuş.

Toparlarsak, güzel grafikler, müzikler ve atmosfer, iyi çizilmiş ancak kullanılamamış karakterler, kanca ve buzzer dışında yenilik olmaması ve alternatif sonlarla dolu bir oyun var elimizde. Çok daha fazlası olabilirdi ancak bu kadarı da oyunu oynamanız için oldukça yeterli. Ancak Ubisoft artık yeni Farcry oyunlarında çok daha fazlasını yapmak zorunda.

Spoiler not: Oyunun başında masadan hiç kalkmadan 5 dakika beklerseniz 3 alternatif sondan birini görebilirsiniz.

Notum: 8/10
Posted 1 May, 2016. Last edited 1 May, 2016.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
185 people found this review helpful
6 people found this review funny
2
226.8 hrs on record (72.0 hrs at review time)
Karanlık, kuzeye hakim oldu. Kül lordları tahtlarını terketti ve Lothric'te ateş tekrar söndü. Unkindled, yani küllerinden bile yoksun lanetli ölümsüz olan biz, lordları tekrar tahtlarına döndürmek ve ateşi tekrar canlandırmak için son bir kez daha yolculuğa çıkıyoruz...

Dark Souls 3, From Software'in yeni bir tür olarak yarattığı Souls serisinin son halkası. PS3'e Demon's Souls olarak çıkardıkları ilk oyundan sonra isim hakkının Sony'de kalması nedeniyle Dark Souls ile yeni bir seri yaratmış ve başında da usta Miyazaki bulunmuştu. Her ne kadar 2. oyunda danışman olarak kalsa da eksikliği hissedilmişti. 3. oyunla beraber tekrar koltuğa oturdu ve 2. oyundan sonra PS4 exclusive oyun olarak yaptığı Bloodborne ile harmanlamayı da ihmal etmedi.

Eklenen 2 yeni sınıf (Assassin ve Herald) ile beraber toplamda 10 sınıftan ve seçebileceğiniz bir gift'ten sonra oyuna başlıyoruz. Mezarlığı geçip, kuzeyin o karlı dağlarını ilk gördüğümüz anla beraber grafiklere hayran kalıyoruz. Lothric'in yüksek duvarlarını aşıp içeriye girdiğimizde ise sanatsal yönetmenliğe ve çizimleri gördüğümüzde uzun uzun manzarayı ve ufak ayrıntıları inceliyoruz (Lothric aşırı Bloodborne kokuyor). Evet, gerçekten de DS3 grafik ve tasarım konusunda serinin en iyisi olmayı başarmış. Bir de diğer serilerde olmayan ancak bu oyunla beraber ilk farkettiğimiz şeylerden birisi müziklerin güzelliği. Daha ana menüden başlayıp boss savaşlarındaki müziklere kadar o kadar güzel iş çıkarılmış ki soundtrack'ı defalarca dinlemenize sebep oluyor.

Oyun boyunca gerek düşman gerekse de dost olsun tanıdık yüzler göreceksiniz (Hatta Firelink Shrine'da Bloodborne'dan old hunter bile görebilirsiniz). Bu diğer oyunlara atılmış güzel itaflardan. Bunların dışında benzer canavarlar ve benzer mekanlar da mevcut. Bunlar kimine göre tekrarlanma hissi ve sıkıcı olsa da benim için hoş birer süpriz ve bu güzel veda için son bir kez ziyaret anlamında... Bu benzerlik ya da diğer oyunlarla kesişmeler elbette silahlarda da mevcut. Yeni bir çok tasarımın yanında eski silahlar da emrimize amade ancak benim favori silahım Drake Sword'u ya ben düşüremedim, ya da oyunda yoktu :(

Oyun tüm souls serilerinin en zoru denilmiş ancak ben yine de ilk DS1'deki zorluğu göremedim. Bunun dışında oyunun combat düzeneği hızlanmış ve bu stradejik davranmanızı engellemiş. Seçtiğiniz sınıfa göre aksiyonunuzu belirlemeniz lazım. Benim knight sınıfı ile greatsword türü silahım ve iyi bir kalkan işbirliği ile sürdürdüğüm oyun boyunca tank gibi gezdim ve zorlanmadım. Elbette bi çok bossta ve güçlü mob'larda defalarca öldük, yoksa oyunun ne zevki kalır değil mi?

Canınızı doldurduğunuz estus'ları 15'e kadar yükseltebilir, bir estus'un ne kadar can doldurduğuna karar veren Undead Bone Shard'ları +10'a kadar çıkarabilirsiniz. Tabii bunları yapmak için Souls serisinin en büyük özelliklerinden olan oyundaki her köşeye bakmalı ve öldürmediğiniz yaratık kalmamalı. Silahlarınıza da gem takabilirsiniz (infuse) ancak hepsine değil. Ayrıca taktığınız gem'ler silahın vuruşunu bölecektir. Bu kararı oyunun başında vermenizi ve hep öyle devam etmenizi öneririm. Çünkü özellikle büyük silahlar için enchant etmenizi sağlayan eşyalar kolay bulunmuyor. Aynı şekilde bir çok gem'de öyle.

Souls serisinin bir başka özelliği de oyunculara yaşatmış olduğu süprizlerdir. Öyleki en "güvendeyim" dediğiniz an ölür, en ummadığınız yerden estus flash çıkar. Bazen de öyle bir an gelir ki 2 upgrade'lik ruhla hiç canınız kalmadan ne yapacağınıza karar veremezsiniz. Biraz daha ileride checkpoint yapabileceğimiz bonfire mı var yoksa boss mu çıkacak? Peki o sırada size hükmeden karanlık atmosfer? İşte bir çok oyunun size sunamadığını yaşatmayı amaçlar Souls, başarıyor da...

Boss'lar için elbette ayrı bir paragraf! Bloodborne'da boss'ların aşamaları vardı ve bir yerden sonra saldırısı değişirdi. Bunu pek Souls serisinde göremezdik ancak 3. oyunda bunların da eklenmiş olduğunu gördük. Bırakın saldırılarının değişmelerini, şekilleri hatta mekanları değişebiliyor artık. Twin Princes, Curse-Rotted Greatwood bunlara birer güzel örnek. Ancak trailer'dan tanıdığımız Yhorm the Giant ve Kiln of the First Flame (final boss) benim beğendiğim en karizmatik boss'lardı.

Toparlarsak harika mekan tasarımı ve sanatsal yönetmenlik, fevkalade grafikler ve müzikler, hızlanan combat sistemi ve güzel boss dövüşleri... Dark Souls serisine bunları sayarak veda ediyoruz. Miyazaki hiç Souls oynamamış olanların da bu oyunla başlayabileceği, fanlar için de güzel bir veda hazırlamış. Muhtemelen 2016'nın "Game of the Year" ödülüne layik. Ayrıca ilk ek paket sonbaharda gelecek...

Notum: 9.5/10
Posted 24 April, 2016. Last edited 27 September, 2016.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
38 people found this review helpful
1 person found this review funny
10.1 hrs on record
Albert & Otto, siyah-beyaz renk paletiyle yapılmış başarılı bir platform/bulmaca oyunu.

Her ne kadar "The Advanture Begins" adıyla çıkmış olsa da maceranın sadece kaybolan gizemli kızı bulmak adına yola çıkmış karakterimizi yönetmek olduğunu belirtmekte fayda var. Albert çıktığı bu yolda gizemli kızın bıraktığı sihirli peluş tavşan "Otto" nun da yardımlarıyla karşılaştığı zorlukların üstesinden gelerek yoluna devam etmek, tek büyük amacıdır. Hikayenin devam edeceğini ve bu oyunla beraber bitmediğini de dipnot düşelim.

Bu türe ait ülkemizden de başarılı örneklerin(Monochroma) olduğunu varsayarsak, daha çok farklarını konuşmak gerekir. Bunlardan birisi Albert'in elinde bulunan silah. Ancak ne yazık ki çok efektif olarak kullanılmasına gerek duyulmamış. Bir kaç arada çıkan kargayı vurmaktan başka bir işe yaramıyor. Halbuki çok daha güzel kullanılabilir, bulmcalara da yedirilebilinirdi. Bunun dışında sihirli tavşanımız Otto sayesinde elektrik verebiliyor veya gravity gun olarak kullanabiliyoruz. Son olarak da bulmacaların ne kolay ne de zor olduğunu tam kıvamının tutturulduğunu söyleyebiliriz.

Oyunda karşılaştığınız bir kaç da boss var. Dev bir robot ya da yine mekanik bir deniz canavarı gibi ancak yine bunları elinizdeki silahla değil platform oyunlarıyla geçiyorsunuz. Koyunu yakarak karanlıkta ilerlediğimiz, ya da piranalara yem vererek yolu açtığımız güzel fikirlerin de bulunduğu oyunu 3-4 saatte bitirebiliyorsunuz. Son olarak da müziklerin çok öne çıkmadığı ama kötü de olmadığı, seslerin de sırıtmadığını belirtelim.

Oyun boyunca çok fazla bug'la karşılaşmamak sevindirici ancak zaman/doğru hareket puzzle'larının çok fazla uzatıldığı ve gereksiz zevki öldürdüğünü söylemem gerek. Toparlarsak, bu türü ve benzeri oyunlarını seviyorsanız, Albert & Otto'yu da sıkılmadan oynayabilirsiniz.

Notum 7/10
Posted 28 February, 2016.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
45 people found this review helpful
2 people found this review funny
23.9 hrs on record (21.9 hrs at review time)
KYN; Cavit Öztürk ve Victor Legerstee'nin kurduğu Tangrin adlı bağımsız yapımcının elinden çıkmış, Viking mitolojisiyle harmanlanmış Heimr adlı fantastik bir dünyada geçen başarılı bir Fast-Paced RPG olarak karşımıza çıkıyor.

KYN, sadece 2 kişinin yaptığı ancak gerek grafikleriyle, gerekse de sanat yönetimiyle övgüyü hak eden bir yapım. Hikayemiz ise şöyle; bir dizi sınavdan geçerek başarıya ulaşmış olan Alrik ve Bram'ın "Magni" savaşçısı olarak yaratıklarla karşılaşmasını ve sonrasındaki maceraları ele alıyor. Hikaye size çok fazla bir şey sunmuyor ve diyalog sistemi yok. Üstelik, diyaloglar seslendirilmemiş.

KYN'in hikaye ve diyalog sisteminin vasatlığını; 2 karakterle başlayıp, 6 karakteri de aynı anda yönetmeye kadar büyüyecek bir takımı yönettiğimiz aksiyon/stradeji mekanikleri ile bunları unutturabiliyor. Mind (Wizard), Body (Knight) ve Control (Archer) üçlüsüne vereceğimiz XP puanları ile karakterlerimizi oyunun başından sonuna kadar skill'leri değiştirme şansı verilmiş. Bunun dışında eşya sisteminin tamamı neredeyse craft sistemine dayandırılmış. Böylelikle tüm harita boyunca topladığınız eşyalar ile bölüm sonunda döndüğünüz "güvenli ev" tarzındaki köyünüzde craft'layarak eşyalarınızı üretiyorsunuz. Bunun dışında satın alarak pek bir şey elde edemiyor, üstelik tüm harita boyunca da 5-6 giyilebilir eşya dışında bir şey düşüremiyorsunuz.

KYN'de birden fazla karakterin aynı anda yönetilmesinin savaş sırasında zor olacağından imdadımıza Dragon Age'deki gibi zamanı yavaşlattığımız "space" tuşu geliyor. Böylelikle karakterlerimizin hangi saldırıyı ve tercihleri yapacağına rahatlıkla karar veriyor ve aynı anda 6 karakteri de sorunsuzca kontrol edebiliyoruz. Belirli bir sınıftan devam ettiğimiz sürece otomatik açılan bir sürü büyümüze rağmen bunlardan karakter başına sadece 2 tanesini ve 1 tane de ruin taktığımız gücümüzü seçebilmemiz büyük insafsızlık olmuş. Bu da bize bir stradejik düşünme için tercihe zorluyor.

KYN'i farklı kılan, bu tür için pek karşılaşmadığımız şey ise bulmaca tarafı. Toplamda 20 saatlik bir oynanış sunan Kyn, bu süre zarfında 10'dan farklı ve 2-3 tanesi dışında zorluğu olmayan bulmacalar içeriyor. Ayrıca okçu kuleleriyle dolu haritada 6 köylüye eskortluk ettliğimiz ya da takımın 2'ye ayrılarak kaleyi fetettiği farklı görevler var. 15'den fazla, birbirinden farklı haritaların da dizaynları, hoş grafik ve sanat tasarımı ile mükemmel uyum içinde. Folk müziklerden oluşan soundtrack kendini tekrar etmiyor. Tabii ki bug'lar, zaman zaman çıldırtan kamera ve kötü optimizasyon da oyunun eksi yanlarından yukarıda saymadıklarımızdan bazıları...

Toparlarsak, Kyn; hoş grafiklere ve hiç sıkmayan aksiyon/bulmaca/stradeji türüyle oynanmayı hak ediyor. Üstelik çoğu bağımsız yapımın aksine 20 saatlik bir oynanış sunuyor. Türü seviyorsanız bir gözatmanızda fayda var.

Notum: 7/10
Posted 1 February, 2016.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
143 people found this review helpful
11 people found this review funny
2
22.8 hrs on record
Lords of the Fallen, eski bir mahkum olan Harkyn'in tüm lordları yenmek için yola çıktığı hikayeyi bize Souls serisindeki gibi bir oynanış ile sunuyor.

Aksiyon RPG türündeki oyunda; Warrior, cleric ve rogue sınıflarından birini ve yine 3 büyü türünden de birini seçerek karakterini yaratıyorsunuz. Karakter yaratmanın sadece bundan ibaret olduğu ve kişiselleştirme ile çeşitliliğin yok olması, oyun için eksi bir puan. Oyuna ilk başladığınızda ilk farkettiğiniz şey kontrollerin Souls serisiyle aynı olduğu olacaktır. Gamepad'le oynamayı tavsiye ettiğim oyunda kesinlikle tuşların yerlerinden, etkilerine kadar her şey aynı. Böylelikle oyunun kontrollerine alışmakta sıkıntı çekmiyor ancak dövüş sisteminde vasatlıkla karşılaşıyorsunuz.

Oyunda mekan tasarımları ve grafikler harika. Efektler bazen aşırı gelebiliyor ancak boğmuyor. Ben tüm oyun boyunca Warrior ile ve silah-kalkan işbirliği ile devam ettim. Sürekli kullandığım "backstab" ile öldürmek LoTF'da çok zor ama bunun nedeni tamamiyle saçma fizikler ve mob'ların hareket tarzları. Eğer arkasını dolaşmak için sürekli hamle yaparsanız o da aynı şekilde dönmeye başlıyor ve sürekli ikiniz daire çizerek birbirini bekleyen bir döngüye giriyorsunuz. Hele ki bazıları sadece koşarak atak yapıyor ki o zaman zaten "kilitlenme" nin problemli olduğu oyunda dövüş sistemi iyice çuvallıyor. Neyseki vuruş hissini iyi veriyor ve backstab'den vazgeçerek bir nebze ayak uyduruyorsunuz.

Mekanlar güzel dedim ancak shortcut'lar akıllıca değil ve harita tamamiyle size sunulmuyor. Bu yüzden bol bol loading ekranları görüyorsunuz. Bununla beraber oyundaki düşmanlarınız 10'u geçmiyor (Evet artbook'a baktım emin olmak için). Bu yüzden de aynı tip düşmanlarla karşılaşmaktan ve hemen hemen aynı mekanlarda dolaşmaktan bir yerden sonra sıkılıyorsunuz. Bu sebeple sanırım oyun süresi de bununla orantılı olarak 20 saatte bitebiliyor. Boss savaşları ise son 3 boss dışında basit diyebilirim. Taktiklerini ezberledikten sonra oldukça kolay geçebiliyorsunuz. Burada farklı olan ise boss'ların belirli bir can çizgisinden sonra saldırışlarının değişmesi iyi olmuş diyebilirim.

Oyunda karakter sınıfları sığ, düşmanlar az ve mekanlar kendini tekrar ediyor dedik. Ancak kesinlikle silah, kalkan ve armor gibi eşyalarımızın tasarımlarına bayıldım. Üstelik oldukça da çeşitliydi. Neredeyse hepsine de farklı tarzda rune takabiliyoruz. Bunlar da en azından stradejilerinizde önemli olabiliyor. Burada da problem, eşya satın alıp-satabileceğiniz oyun içi mekanik ya da satıcının olmaması. Boss'a girmeden hazırlık yapmak imkansız oluyor. Souls serisinde save noktanıza uğradığınızda tüm harita yeniden spawn olurdu ancak LotF'da bu böyle değil. Ölmediğiniz sürece gelip checkpoint yapabiliyor ve sağlığınz ile pot'larınız doldurabiliyorsunuz. Bu olay, LotF'u daha kolay yapan en büyük özellik. XP'lerinizi büyü ve yeteneklere siz vererek oluşturuyorsunuz, bu da farklı bir diğer nokta.

Son olarak oyunun müzikleri harika. Özellikle tema müziği çok iyi. Seslendirmeler ve sesler de ortalama. Gereksiz diyalog sistemi var, çünkü oyunda hikaye beklenildiği gibi yok derecek kadar az. Unutmadan, oyunun optimizasyonu da kötü.

Özetle Lords of The Fallen için güzel grafiklere sahip daha kolay ve kısa bir Dark Souls kopyası diyebiliriz. Souls serisini seviyorsanız bu oyunu da sevebilirsiniz.

Not: 7/10
Posted 26 December, 2015.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
62 people found this review helpful
3 people found this review funny
2.8 hrs on record
Deadlight, bağımsız yapımcı İspanyol Tequila Works'un ilk işi olarak ortaya çıkan zombilerle dolu platform oyunu.

Karakterimiz Randall'ı yönettiğimiz oyunda, gölge adı verilen bildiğimiz zombilerle dolu ortamlara rağmen ilerlemeye çalıştığımız hikayemiz, 80'ler Seattle'ında geçiyor. Bir taraftan yollarımızın ayrı düştüğü ailemizi bulmaya çalışırken, diğer taraftan da yol boyunca karşılaştığımız insanlara da yardım etmeyi ihmal etmiyoruz. Oyun boyunca çok da fazla mühimmat sıkıntısı çekmiyor, aksine stamina ve canımızı iyi ayarlamamız gereken aksiyon sahneleri ile karşılaşıyoruz. Çok da zor olmayan standart zorluktaki bulmacaları ve ailemizle ilgili gördüğümüz hatıra kesitleri bizi hikayeden uzaklaşmamızı engelliyor.

Ara videoların tıpkı Max Payne'deki gibi çizgi roman seslendirme olarak hazırlandığı oyunda hikaye oldukça sıradan görünse de bizi içine çekmesini biliyor. Özellikle dönemin çok iyi yansıtıldığı o zaman zaman puslu grafiklerde aniden canlanan renklerin değerini farkedebiliyorsunuz. Sürekli değişen ve kendini tekrar etmeyen mekanlarda hiç eskimeyecek güzel grafiklere sahip gerçekten de. Bunun yanında karakter seslendirmeleri ve oyun içi sesler de oldukça başarılı. Ancak dönemi yansıtmayan ve akılda kalmayan müzikleri gayet tekdüze. Ayrıca soundtrack olarak satılmasına da bu yüzden anlam veremedim.

Bir platform oyununa göre sıkmayan ancak kimisine az gelebilecek, 5 saatten az bir oynanış süresine sahip. Kontroller ise oldukça rahat ve oyun oldukça az bug içermesine rağmen aksiyonun içindeyken sinirleneceğiniz etkileşim problemleri olabiliyor. Yine de Deadlight, türü seven/sevmeyen herkesin mutlaka oynaması gereken ve parasını hakeden bir yapım olarak akıllarda kalmasını biliyor.

Notum: 8/10
Posted 23 November, 2015.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
63 people found this review helpful
2 people found this review funny
3.2 hrs on record
Neverending Nightmares; Kickstarter projesi ile büyük destek alan ve bir çok bağımsız ödüle adaylığıyla dikkat çeken bir 2D psikolojik gerilim yapımı olarak karşımıza çıkmıştı. Gerçekten de övgüyü hakeden farklı bir oyun...

Asla bitmeyecek bir kabusun içinde olsaydınız ne yapardınız? Gerçek ile soyut şeylerin birbirine karıştığı ve bitmesini isteyerek her defasında uyanmak isteyebilirdiniz. Ne yazık ki uyanmak, bu oyunda kabusu sona erdirmiyor. Kara kalemle çizilmiş farklı grafikleriyle hemen dikkat çeken bu oyunda her uyandığımızda ilerleyerek ve bazı şeyleri tetikleyerek hikayemize yön veriyor, sona erdirmeye çalışıyoruz. Perili ev, akıl hastanesi, orman ve mezarlık gibi sıklıkla korku öğelerinin kullanılmış olduğu mekanlarda yol alıyoruz. Gerek karanlıkta bazen bir mum ışığıyla, gerekse de kapılardan kapılara koşturduğumuz bu yol boyunca The Shining'ten fırlama baltalı adamlar, akıl hastaları ve japon korku kültürünün bize kazandırdığı ürkütücü oyuncak bebeklerden kaçmak zorunda kalıyoruz.

Kulaklıkla oynanılmasını tavsiye eden yapımcılar, bunda kesinlikle haklılar. Oyunda sesler ve müzikler mükemmel kullanılmış. Sizi fazlasıyla germeye yetiyor. Zaten soundtrack da ayrıca oyuna dahil edilmiş. Bunun dışında üstte söylediğim gibi hikayeye yön vermek doğru bir söylem. Çünkü oyunda 3 farklı kabus sonu bulunuyor. Tercihlerinize göre görebileceğiniz bu 3 farklı sonu da görmeden oyunu kesinlikle bırakmamanızı tavsiye ederim. Zaten oyun tüm bunlara rağmen oldukça kısa (3 saat). Bu arada yapımcılar şimdi benzer bir oyun için yine kickstarter projesi başlatmışlar (Devastated Dreams).

Kesinlikle platform oyunu sevenlerin ve korku/gerilim türünden hoşlananların oynaması gereken bir oyun olarak Neverending Nightmares'i tavsiye ederim.

Notum: 8/10
Posted 18 October, 2015.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
123 people found this review helpful
6 people found this review funny
28.5 hrs on record
Bioshock serisinin 3. oyunu Infinite, oyunu suların altındaki şehirden alarak bizleri bulutların üstünde yepyeni bir maceraya taşıyor. FPS/RPG türünde, harika karakterlere ve seriyi mükemmel bağlayan bir hikaye ile devam ettiriyor...

İlk 2 oyunda suların altındaki Rapture şehrinde başladığımız macerada Booker DeWitt olarak bu kez, Elizabeth isimli bir kızı kurtarmak için bulutların üstündeki Columbia şehrinde kendimizi buluyoruz. Uçan bir şehir ve herkesin kurtarıcı olarak baktığı bir Comstock'un himayesinde huzur dolu bir yer olarak görünüyor. Comstock'un "Gün gelecek Elizabeth tahtta geçecek ve yeryüzündeki insanlara ateşler yağdıracak, yalancı çoban ise buna engel olmak için ortaya çıkacak." kehanetindeki "Yalancı Çoban" olarak bir anda işlerin ters gittiği ve herkesin bize düşman olduğu role bürünüyoruz. Artık tek amacımız Elizabeth'i kuleden kurtarmak ve geri dönmektir.

Diğer Bioshock oyunlarında olduğu gibi 3. oyunda da kullanabildiğimiz bir çok vigor bulunuyor. Benim sık kullandıklarım ise düşmanlarınıza kargaları saldığınız "Murder of Crows" ve ateş topları atıp, tuzaklar kurabildiğiniz "Devil's Kiss". Sonlara doğru aldığımız Matrix varî mermileri durdurduğumuz ve geri attığımız "Return to Sender" ise baya avantaj sağlayabiliyor. 8 çeşit vigor dışında yine bir çok silahımız oyunda bizlere sunulmuş.

Bioshock serisinin en önemli özelliklerinden birisi karşınıza çıkan engelleri aşmakta birden fazla yolun olması ve bunu size bırakmasıdır. İsterseniz gizlenerek gidersiniz, isterseniz vigor tuzakları kurar ve uzaktan işlerini bitirirsiniz, isterseniz de taret ve makineleri lehinize çevirerek tek kurşun harcamadan geçebilirsiniz. Bu özgürlüğü ilk oyundan beri sevmişimdir ve buna bir yenisini daha eklemişler: Tears. Elizabeth'le beraber yol almaya başladığımız andan itibaren bize avantaj sağlayacak bazı portalları açarak gerek can ya da mermi, gerekse de bir dost getirerek yardımda bulunabiliyor.

Uçan şehrimize özel bir yeni oyun dinamiği ise sky-line dediğimiz hava hatları ve manyetik kancamız. Hava saldırıları yaptığımız, yakın dövüşte özel bitirişler ve stealth kill'ler de yapabildiğimiz bu kanca da oyuna büyük değişiklik getirmiş. Farklı yolları deneyebilir ve çatışmalara bambaşka bir boyut katabilirsiniz böylelikle.

Diğer serilerde başımıza büyük belalar açan Big Daddy ve Sister'ların yerine Columbia'da da Elizabeth ile bağlar kurmuş dev kuşumuz Songbird var. Ancak ne yazık ki tüm oyun boyunca onla karşılaşmayı ve savaşmayı beklesem de bu mümkün olmuyor. Keşke onunla farklı karşılaşmalarımız olabilseydi, bu hali sadece hikaye için konmuş gibi olmuş. Bunun dışında Siren, Handymen gibi farklı ve yaratıcı düşmanları da unutmamak gerek.

Son olarak hikaye ve DLC kısmına değinmek istiyorum. İlk 2 oyunu ve bir çok filmi aşan sanat yönetmenliği ile birleşen harika, süpriz bir hikaye bizleri bekliyor. Ancak oyunu bitirdikten sonra "Burial at Sea Episode 1-2" DLC'lerini oynamazsanız, kafanızda bir çok soru işareti kalabilir. Bu sebeple kesinlikle DLC'leri de oynamanızı ve Rapture şehrine tekrar merhaba demenizi şiddetle öneririm. DLC olsun diye yapılmamış, hikayeye ve görsel tasarıma verilen önem burada da artarak devam etmiş.

Oyunda eksi olarak belki de ilk 2 oyunda yaşadığımız gerilimin bu oyunda artık olmadığını ve tamamen aksiyona dayalı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak DLC'ler yine eksik kalan gerilimi yaşatmak için sizleri bekliyor olacak. Kesinlikle bir başyapıt, serinin en iyisi.

Notum: 10/10
Posted 15 October, 2015.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
< 1  2  3  4  5 >
Showing 11-20 of 44 entries