Recnes
Adamclisi, Constanta, Romania
Am I a friend? Potentially. A Conscious Singularity? Conceivably. But a Gigachad? Now that's for certain.
Am I a friend? Potentially. A Conscious Singularity? Conceivably. But a Gigachad? Now that's for certain.
Screenshot Showcase
There is a man who gives a fu....
7 4
Artwork Showcase
Artwork Showcase
Dostum Rintintin ve Ben
3
Video Showcase
Toxic Blitz Ziyafette
2 3
Review Showcase
125 Hours played
This is Kenshi this is your story...

Bu slogan başka bir hayatta kalma oyununun sloganı değil miydi ya? Bence buna daha çok yakıştı :)

- Kenshi, kendisiyle ilginç bir geçmişimiz var. İlk kez karşılaşmamda ne tür bir oyun olduğunu anlamamakla sürekli geçtim gittim. Yıllar sonra yayıncıların oynadığını görünce " Sahi ya neydi bu oyun?" dememle beraber videoları izlemeye koyuldum. Daha detaylı araştırınca da türünün eşsizi diyebileceğim bir oyun olduğunu anladım.

Kaynak yönetimi, grup yönetimi, ticaret, açlık, haydutlar ve yaratıklar derken hayatta kalma türünün arşına çıkıyorsunuz. İsterseniz tek bir kişiyle büyümeye çalışırsınız - sonra 25 kişilik haydut grubu tarafından güzel bir dayak yiyip ölüme terkedilirsiniz - ya da Holy Nation denilen yobaz bir dini kabilenin yerleşim bölgesine yakın yaşayıp para toplarsınız ve ekibinizi büyütürsünüz. Belki de daha farklı birşey denersiniz, dediğim gibi "this is Kenshi, this is your story!"...



Üs yapmak, elektrik işleriyle uğraşmak falan da var da ben şuan işin çetecilik yönüne merak saldım. İleride etrafa sataşıp Kung-Fu muzun tadına baktıracağız. Sonra da şehirlere çökeceğiz. Ufak bir deneme yaptım şuan bile iyi gelişmiş 3 adam, 1 şehirdeki askerlerin icabına bakıyor. Bakalım zaman gösterecek neler olacağını.

Maceram yeni başlıyor ve hiçbir zaman bitmeyecek... ( Yamyamlara yakalanana kadar )

1. Gün: Oyunda yeni olmamla beraber 6-7 kişilik bir grup yapıp onları uzak doğu dövüş teknikleriyle uğraştırıyorum. Yakında sopa atmaya geçeceğiz şimdilik geçim kaynağımız demir çıkarmak ve Holy Nation'a kestirdiğimiz hayvanların derisini almaktır.

2. Gün: İyice gelişirken ekibimizin üyesi olan Fatma'yı suçsuz yere hapse atıp ve bu da yetmezmiş gibi köle yapan Holy Nation,bir de evimize gelip zorla dinlerini kabul ettirmeye çalışınca " Hade get ulan şurdan!" deyip tokatı basmamla beraber "Siz görürsünüz olum, bekleyin 50 kişi gelmemiz yetmiyor 150 kişi toplayıp basıcaz sizi!" demesi bardağı taşıran son damla oldu. Bunlara bir girişmişiz var ya, etraf kan gölüne çevrildi. Artık Holy Nation ile resmen düşman olduk ve üstüne üstlük evimize siyah giymiş ninja grupları baskın yapmaya da gelince artık burada suyumuzun ısındığını anladık. Göç vakti gelmişti, yemek ve güvenliğin bol olduğu bir coğrafyaya gidecektik... Sefer düştü "The Hub'a".

3. Gün: The Hub'a gelene kadar sayısız haydutun içinden geçtik, sağolsun üç Kung-Fu ustası adamım bizi iyi korudu ve bu kanunsuz bölgeye giriş yaptık. Burada 2 tane bar var ve çıkardığımız madenleri satabiliyoruz. Yiyecek sıkıntısı da kalmadı işte şimdi köklerimizi salma vakti !

15. Gün: Evet üçüncü günden beridir durmaksızın yapı inşa edip araştırmalar yaptık ve bu süreçte bir sürü haydutu hapislere atıp aç bıraktık. Yalnız uzaklardan gelen vücutları dikenli bir ırk The Hub'a karakol kurdu, burası artık onlarınmış. Shek krallığı isminde olan bu ırka ilk başta dalmamaya karar verdim ne olur ne olmaz, gelirimizden de olmayalım. Gelişmeye durmaksızın devam!

18. Gün: Yine her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi bu Shek krallığındaki elemanlar bize saldırmaya çalıştı. Yer miydi bunu anadolu çocuğu ? Yemez efendim yemez. Artık o kadar güçlüydük ki bunların da içinden geçtik, karakollarını da temizledik artık buranın efendisi biziz!

23. Gün: Ninja ve haydut akınlarına alışmıştık artık yalnız bu Shek krallığı da saldırılar düzenlemeye başladı. Çok koydu demek ki onlara, Kralın Seçilmişleri adlı seçkin bir piyade birliği yolluyorlardı. Bunlar da Kung-Fu muzun tadına baktı ve bacakları kopan kopmayan ne varsa hapise attık. Artık aklımda kılıç kullanan bir asker grubu oluşturmak vardı ve bu seçilmiş diken kafalar amacıma hizmet edecekti...

28.Gün: Böceksi bir ırk olan "The Hive" dan gelen kervanlardan aldığım dandik protez kol bacakları, bana katılmaya ikna ettiğim seçilmiş diken kafalara taktım ve bunları çok sıkı çalıştırmaya başladım. Antremanları aralıksız sürüyordu ve açlıktan bayılsalar da durmalarına izin vermiyordum. Zamanımız yoktu bu dünyada nelerin döndüğü çözmeliydik.


40. Gün: Artık tamamen ustalaşmış bir seçkin birlik vardı elimde. Hepsi kılıç ustası olan bu ekibe bir tane Kung-Fu ustası ve bir tane de "Gollum" - evet bildiğimiz gollum- ekleyerek üst kalite "Seçilmiş" birliğimi oluşturdum. Artık keşif ve kan dökme çağı başlamıştı... Peki nereden başlayacaktık ? Ezeli düşmanımız olan Holy Nation kılıcımızın tadına bakmaya hazırlanmalıydı evet Holy Nation'u silmeye gidiyoruz!


45. Gün: Holy Nation'un başkentinin içinden geçtikten sonra daha önceden duyduğum bütün ırkların beraber yaşadığı United Cities adlı bir krallık varmış, burayı çok merak edip oranın üstleriyle görüşmeye yola çıktık...

48. Gün: Bugün çok boktan bir gün. Havadan asit yağıyor ve tüm ekip ağır hasarlar alıyordu. Gollum'umuzun ayakları o kadar çok hasar aldı ki sırtımıza alıp yola devam ettik. Sığınacak bir yer olmazsa bu asit yağmuru altında eriyip yokolacaktık. Ufukta ortasından yol geçen iki taraflı yapılar gördük. Buraya ne pahası olursa olsun gidip başımızı sokacak bir sığınak bulmalıydık...

49. Gün: "Kahretsin" dedi Gollum umutsuzca... Yapılara varmıştık fakat buranın sahipleri olan krallık bizzat Holy Nation'un elit askerleriydi. Artık geri dönemezdik ekibimizin lideri ve kılıç ustası nam-ı diğer "Seçilmiş Kişi" sürpriz bir saldırıyla önce yolun solundaki yeri ele geçirmemizi söyledi ve Gollum bile o halde canı pahasına savaştı... Yara bere içinde ele geçirdiğimiz bir bölümde bandajlarımızı yapıp kendimize gelmeyi bekledik. Yalnız diğer bölümden sürekli saldırılar geliyordu...

51. Gün: Ekibimizdeki sağlıkçıların üstün gayretleri sonucunda tekrar dövüşebilecek bir forma gelmiştik ve karşı taraftaki devasa kubbeli binaya doğru bir akın gerçekleştirdik ve az sayıda kalan nöbetçiler karşımızda duramadılar. Binaya girdiğimizde hayatımızda görmediğimiz ilginç makineler, araştırma masaları, üretim yerleri ve depolar gördük. Bunlara hayretle bakarken arkamızdan demir ayak sesleri geldi. Dönüp baktığımızda dört ayaklı bir savaş robotu bize ateş açmaya hazırlanıyordu. Seçilmiş kişinin mükemmel kılıcı 2-3 hamlede bu robotu doğramayı başardı. Bu bölgede biraz daha bakındıktan sonra "Antik Araştırma Kitapları" bulduk. Bunlar işimize yarayacaktı, öyle hissediyorduk...


60. Gün: Holy Nation'un bir tane daha karakolunu patlattığımızda çevrede dolaşan ve kendilerine iskelet denilen teknoloji avcılarıyla karşılaştık. Aklıma ilk gelen "bunlara bir girişsek ne olur?" du. Tek başına gezen bu robotları sırtlayıp karakolun hapsinde bir süre tuttuk ve para karşılığı bize katılmayı kabul ettiler. Üst seviye robotlardı ve acıkmaları gibi bir durum yoktu. Artık demirden askerlerimiz vardı...


65. Gün: Asitli bölgelerden çıkıp çölün kavurucu sıcaklığında beş gün boyunca yolculuktan sonra United Cities denilen karma ırklı krallığın ilk şehrine ulaştık. Gerçekten burası o kadar ponçik ve güzel bir yer miydi?

67. Gün: Şehri araştırdığımızda köle pazarlarında insanların açlıktan öldüğü ya da köle tüccarlarına satıldığı yerler gördük ve bu bizi çok sinirlendi. Şehrin soylusuyla görüşmeye gittiğimizde " Önümde diz çökün sizi aşağılıklar! Buraya nasıl gelirsiniz?" diyen soyluya en güzel cevap olan güzel bir yumruktan sonra ortalık karıştı ve yine kan gölü. Bu sefer o soyluyu da bandajlayıp şehirden çıktık ve onu şehrin yakınına kurduğumuz barakada hapsettik. Artık esir hayatını birinci elden tadacaktı ve açlıktan yerlerde sürünecekti...

68. Gün:Ekibin bir kaçını bu soylunun yanında bırakıp diğer şehirleri de araştırdık ve buralarda tatmin edici şeyler bulamadık. Elbette köle kamplarını basıp insanları kurtardık ama bu yetmezdi, güneydeki bir bataklıkta yeşil ve küçük bir canlının doğa üstü güçleri kullandığı konuşuluyordu. Onu bulup bu gücü öğrenmeliydik...

76. Gün: Bok gibi geçen bir seyehatten sonra yara bere içinde o bataklığa ulaştık. Bataklığın içindeki bara girdik ve işte oradaydı. Bize dönüp " Hoşgeldiniz Seçilmişler, sizi bekliyordum!" dedi yüzündeki bilge ifadeyle..
Recent Activity
46 hrs on record
last played on 5 Jun
204 hrs on record
last played on 2 Jun
0.8 hrs on record
last played on 2 Jun
Comments
Recnes 15 Jan @ 8:40am 
No need for spam comments. If you really want to say something, then say otherwise it will be deleted.