Käyttäjän `Krauseth. viimeaikaiset arvostelut

DOTA ve League of Legends gibi daha önce yayınlanan ve izometrik kamera açısından oynanan MOBA oyunlarından farklı olarak SMITE‘da TPS kamera açısı tercih edilmiş.Bu görsellik ve oynanabilirlik açısından olduğu kadar,stratejik açıdan da SMITE‘ı diğerlerinden farklı kılıyor.Arenalar diğer oyunlara benzer olsa da,düşman NPC’ler artık ağaçların arkasında saklanmak yerine tam arkanızda,ölümcül darbeyi indirmeye hazırlanıyor olabilirler.Bu durumda her köşeyi kolaçan etmenin ve yardımcılarınızı göz önünde tutmanın yanında,mini haritanızdan da gözünüzü ayırmamanız gerekiyor.

Sea of Thieves,gemilerin çarpıştığı ve oyuncuların birbirlerinin zor kazanılmış ödüllerini acımasızca çaldıkları,acımasız bir dünya.Aynı zamanda,geminizde kusacağınız ve bir dans partisinin ortasında birisinin yüzüne attığınız kadar çok grog içebileceğiniz çılgın bir çevrim içi parti.
Açık dünya temalı online bir korsancılık oyunu olan Sea of Thieves’te,çoğunluğu küçük ama geniş tropik adalardan oluşan,macera için bir ila dört kişilik ekiple yelken açan 17. yüzyıl korsanları olarak ada ada geziyorsunuz.Rare'daki geliştiriciler,DayZ ve Rust gibi çevrimiçi hayatta kalma oyunlarından esinlenilen,ama daha kolay ve erişilebilir bir deneyim yaratmayı amaçlamışlar.

Satisfactory,bir fabrika kurma ve otomasyon yapma oyunudur.Oyuna başladığınızda ilk olarak çevredeki ürünleri toplar,madenleri kurarsınız.Sonrasında kendinizi geliştirerek daha iyi maden makineleri kurar,elektrik çağına doğru ilerlersiniz.Sonrasında daha da büyür ve her şeyin daha iyisini yaparsınız.Madenleri işler,bu madenlerden yeni fabrikalar kurar,sonrasında bu fabrikalardan otomasyon için yeni ürünlerin üretimine başlarsınız.Kısacası oyun otomasyon üzerine kuruludur.Eğer ki fabrika kurup geliştirmek istiyorsanız bu oyun hem güzel grafikler ile hemde birçok özelliği ile sizi kendine bağımlı hale getirecek.

Ryse: Son of Rome,gerçek tarih ile alternatif öğelerin yoğrulmasıyla ortaya çıkan bir hikayeye sahip.Roma’yı bir imparatorluğa dönüştüren İmparator Augustus’un üyesi olduğu Iulius-Claudius Hanedanı’nın son üyesi İmparator Nero döneminde bir lejyon olan Marius Titus’un başından geçen olaylara tanıklık ediyoruz.Marius, tam bir Roma lejyonu.Her yol Roma’ya çıkar,Roma’ya karşı gelinmez,Roma medeniyettir,Roma var olduğu için huzur vardır…
Ama Marius başına gelenler sonucu sorgulamaya başlar.Gerçekler ile yer yer paralellik ama çoğu zaman fanteziye kaçan hikayemiz,yani oyun,Roma’nın Barbarlar (Britonlar) tarafından işgali ile başlıyor.

Dünyanın en iyi Pay2Win olmayan oyunu diyebilirim.

Gumo,Naru ve Ori’den oluşan ailemize Ku isminde tatlı küçük bir baykuş dostumuz katılıyor.Birlikte oldukça güzel günler geçiren bu ailemizde küçük baykuş dostumuzun büyümesi ve dışarıda uçan kuşları görmesiyle birlikte artık kendisi de uçmak ister fakat Ku’nun sağ kanadında bulunan sıkıntıdan dolayı yaptığı uçuş denemesi başarısız olur.Başarısız uçuş denemesi sonrası üzüntüye kapılan Ku’yu gören Ori,bu duruma çözüm getirir ve birlikte uçuş denemesi yaparlar.Ori ve Ku’nun gerçekleştirdiği ilk deneme uçuşu başarılı olsa da uçuş sırasında fırtınaya kapılıp kaybolmaları sonucu birbirlerini bulmak için çıktıkları yolda kendilerini hiç beklemedikleri bir maceranın içinde bulurlar.

Ori and The Blind Forest,fırtınalı bir akşamda ulu bir ağacın dallarından kopan bir “ışık” huzmesinin Naru adında bir canlının onu bulmasıyla başlıyor.Naru,bulduğu ışık huzmesinin aslında “kedi-vari” bir canlı olduğunu görüyor ve onu bağrına basıyor.Ormanda Naru ile beraber mutlu bir hayat süren ışığımız Ori bir gece ansızın ulu ağaçtan yayılan ışıklar görür.Bu olay sonrasında canlılık taşan orman ise yavaş yavaş kurumaya,ölmeye başlar.Yaşanan bir takım olaylar sonucu yuvasından gitmek zorunda olan Ori,kendini yollara vurur.Ancak gittikçe enerjisi azalır ve neredeyse ölecek duruma gelir.Ulu ağaç ise son bir gayretle Ori’ye bir kez daha can verir ve böylelikle maceramız başlar.

Kız kardeşinin akıbetinden habersiz,bir çocuk yaşam ve ölüm arasındaki aleme girer.Limbo ile ıssız bir ormanın orta yerinde yalnız başına uyanan küçük bir erkek çocuğunun gölgelerle,silüetlerle,gri tonlarının hakim olduğu kasvetli arka planlar manzaralarıyla ve ölümcül tuzaklarla dolu siyah beyaz,monokrom serüvenine konuk oluyoruz.Ne çocuğun ismini biliyoruz,ne de oraya nasıl geldiğini.Oyunu satın alırken dikkat etmediysek ya da pek araştırmacı bir kişilik değilsek,bu parlak gözlü ufaklığın kız kardeşini aradığını öğrenmemiz de mümkün olmuyor.Gerçek veya metafizik,rüya ya da kabus veya kocaman bir metaforlar okyanusu…
Oyun bizi son derece ketum bir tavırla,bu ürkütücü gri dünyanın orta yerinde daha ne olduğunu anlamadan tek başımıza bırakıveriyor.

İlk oyunun muazzam başarısından sonra Life is Strange 2'nin çıkarmaması şaşırtıcı olurdu.Bu ikinci oyunda ana karakterimiz değişirken,önceki oyunun sevilen ikilisiyle ise hiçbir bağları bulunmuyor.Life is Strange 2’de yeni kahramanımız 17 yaşında Meksika kökenli,Sean Diaz adlı Amerikalı bir çocuk.Sean Diaz’ın Max Caulfield gibi zamanı geriye alma yetenekleri bulunmuyor fakat güneş batımı sırasında akustik gitar yavaşça çalmaya başladığınız zaman,hangi oyunu oynadığınız zaten açıkça belli oluyor.Yeni yüzler ve bilinmeyen mekanlarla bu tanıdık olmayan bir hikaye gibi dursa da,geri kalan her şeyiyle bildiğimiz Life is Strange oyunu.

Bir kesim oyuncu tarafından sevilip bir kesim oyuncular tarafından ise sevilmeyen Life Is Strange hikayesi ile oyuncuları için çekmeye çalışıyor.Seçimlerin önemli olduğu bu oyunda her şey bir fırtınanın başlaması ile başlıyor.Zamanı kontrol ede bilmeyi öğrenen Max ezik öğrenci tipinin güç kazanmasını konu alıyor diye biliriz.Tabii ki bunun altında sizin seçimleriniz yatıyor.İsterseniz okulun en havalı kızı isterseniz en ezik kızı ola bilirsiniz.Max’in dediği gibi “seçimler, seçimler”