7 people found this review helpful
Recommended
0.0 hrs last two weeks / 39.8 hrs on record
Posted: 27 Jun, 2021 @ 11:53am

Lütfen bu oyunu oynayın. Resim yeteneğinize güvenin veya güvenmeyin. Oynayın.

Chicory: A Colorful Tale, başından sonuna kadar, her bir ayrıntısıyla sevgi ve tutkuyla yapılmış bir oyun. Her. Bir. Ayrıntısıyla.

Bu oyun hakkında görüşlerimi nasıl anlatacağımı tam olarak bilmiyorum. Ön bilgilendirme açısından, bu oyunu oynamak için iyi bir ressam veya sanatçı olmak zorunda OLMADIĞINIZI bilmeniz gerekiyor. Hatta yeteneğinizin olmadığını düşünüyorsanız, bu oyun size çok daha uygun olabilir!

Fragman ve oyun içi görüntülerden oyunu bir boyama kitabı olarak görebilirsiniz. Ve teknik olarak haklısınız da. Ancak oyun temel mekaniğini yalnızca etrafı boyayarak vakit geçirmeniz üzerine değil (ki oyun bunu yapmanızı şiddetle tavsiye ediyor!), boyama mekaniği ile bulmacaları çözmenizi, sırları aralamanızı ve bundan çok daha fazlası üzerine kuruyor.

Peki tüm oyunun üzerine kurulduğu bu fırça mekaniği nasıl çalışıyor? Boyutunu da istediğiniz gibi ayarlayabildiğiniz fırçanızda, haritada bulunduğunuz bölgeye göre belirli renkler bulunuyor. Dolayısıyla (en azından başlangıçta) haritayı renklendirerek hem ilerleyiş süresince yardımcı olacak bulmacaları çözüyorsunuz, hem de oyunda bulunan yan görevlere yardımcı olacak sırları aralıyorsunuz. Fırçanızla olan bağınız, siz oyunda ilerledikçe güçleniyor ve bu sayede haritanın belirli bölgelerine daha rahat ulaşabiliyor ve belirli sorunların kolaylıkla üstesinden gelebiliyorsunuz.

Bahsettiğim gibi oyunda çeşitli yan görevler bulunuyor. (Kayıp kedi yavrularını bulmak, etraftaki çöpleri toplamak, Sanat Akademisi’ne kaydolarak resim derslerine girmek ve daha niceleri!) Bunlar hiçbir şekilde zorunlu olmamasına rağmen oyunu %100 deneyimlemenizi sağlıyor ve şehirlerde bulunan karakterler ile olan bağınızı güçlendiriyor. Hiçbir şekilde yükmüş gibi hissettirmeyen bu görevleri yapmalıymışsınız gibi hissediyorsunuz çünkü oynadıkça her bir karakteri önemsiyor ve tıpkı fırçanızla gerçek dünyaya yaptığınız gibi onların da hayatlarını renklendirmeye çalışıyorsunuz.

Oyunun hikâyesi üzerinde çok fazla durmak istemiyorum. Bunun tek sebebi ise, vermek istediği mesajları ve bunun işlenişini bizzat deneyim etmeniz gerektiğini düşünüyorum. Oyunun tema olarak aldığı “bazı” konular: güvensizlik, şüphecilik, yalnızlık, nefret ve her gün hepimizin yaşadığı diğer “hayat” sorunları. Bu oyun başkalarından hep duymak istediğiniz ama hiçbir zaman duymadığınız şeyleri yüzünüze vuruyor. Ve yalnız hissetmiyorsunuz. Size kendinizi, diğer bir deyişle kendiniz gibi olmayı öğretiyor. Hayatta yanlışlar yapmanın bir suç olmadığını, ne koşulda olursanız olun her şeyin üstesinden gelebileceğinizi öğretiyor.

Müzikleri Celeste’in bestecisi Lena Raine üstleniyor. Tıpki Celeste’de olduğu gibi, yine birbirinden güzel müzikler oyunun “sizin renklendirdiğiniz” renkli dünyasında her bölgeye canlılık katıyor. Bulunduğunuz bölüm, bölge ve duruma göre parçalardaki değişiklikleri hissedebiliyorsunuz. Bu da hiçbir zaman aynı müziği dinlemeye zorlanıyormuşsunuz gibi hisettirmiyor.

Size bu oyunu “sanat tasarımı neşe dolu”, “ses dizaynı harika” falan diyerek saatlerce övmeye devam edebilirim. Ama hepimiz biliyoruz ki bunun bir önemi yok. Çünkü paragraflarca yazsam da sizlere yeni nesil bir 2D Zelda oyununu (evet, söyledim!) ve potansiyel bir sonraki Undertale bombasını (ki öyle anılmamasını tercih ederim) deneyim etmenizden fazlasını söyleyemem.

Lütfen bu oyunu oynayın. Bunun gibi oyunlara ihtiyacımız var. Picnic Bölgesi’nin size ihtiyacı var.
Was this review helpful? Yes No Funny Award