9
Products
reviewed
0
Products
in account

Recent reviews by FrictioN

Showing 1-9 of 9 entries
1 person found this review helpful
5.8 hrs on record (1.2 hrs at review time)
Early Access Review
Oyunu daha azcık oynadım fakat kendine aşık etmeyi başardı. Erken erişimde olduğu için optimizasyonu çok da iyi değil fakat geliştiriciler 6 7 ay boyunca oyunu erken erişimde tutacakları ve pek çok şeyi düzeltip yeni şeyler ekleyecekleri için kısa süreli bir sorun olduğuna eminim. O kadar yoğunluk ve istek vardı ki oyunu çıktığı dakika almak için yırtındım ve bi 30dk kadar uğraştım. Yinede ilk oyuna nazaran grafikler mekanikler ortam vb şeyler çok üst seviyede. Yapımcılarında hakkını yemeden şunu belirteyim yerel fiyatlandırma ve türkçe dil desteği için sonsuz teşekkürler Endnight Games <3..
Posted 24 February, 2023.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
No one has rated this review as helpful yet
494.7 hrs on record (17.5 hrs at review time)
Biliyorum akıllarda çok fazla soru işareti var. Dilerseniz gelin inceleme yazımız ile beraber tüm bu merak edilen sorulara yanıt arayalım. Öncelikle oyunun sinematik açıdan oldukça kaliteli bir deneyim sunduğunun altını çizmek isterim. Öyle basit bir koreografi ile karşılaşacağınızı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.

Oyunda, John Marston'ın da bir zamanlar içinde yer aldığı Dutch Çetesi'nden, Morgan'ı kontrol ediyoruz. Her ne kadar ilk oyunda Dutch'un Çetesi çökmüş olsa da, RDR 2'de bu çöküşün daha da öncesinde geçiyor maceramız. Çete, oyunun hikaye anlatımı ve oynanış mekaniklerinde çok önemli bir noktada.

Vahşi Batı'yı beraber yağmaladığımız bu insanların kendilerine has karakteristik özellikleri ve motivasyonları var. Çetenin kamp bölgesinde yol arkadaşlarınızla etkileşime geçebiliyor ve onlar için görevler yapabiliyorsunuz. Bazen bir tehditi yok etmeniz gerekirken, bazen de ava gidip kampa et getirmeniz istenebiliyor.

Tabii ki de bunlar tamamıyla size bağlı olan görevler. İsterseniz hiç bir şekilde etkileşime de girmek zorunda değilsiniz. GTA'da hem hikaye hem de çoklu oyuncu modunda oyuncuların yapmaktan en çok hoşlandıkları soygun görevleri, RDR 2'de de bol bol karşımıza çıkıyor. O konuda bir şüpheniz olmasın. Özellikle banka ve tren soygunu bölümleri beni benden aldı diyebilirim.

Tabii ki bu kusursuzluğun beraberinde getirdiği bazı acı gerçeklerde var. Karşımızda tamamıyla bir arcade yapım mevcut değil.
Mesela tüfek gibi ağır silahlar atınızın üstünde duruyor, eğer atınız ölürse yeni atla tekrar yeni bir bağ kurmanız gerekiyor, NPC'ler sizin tavırlarınıza, geçmişinize ve onlara nasıl davrandığınıza göre farklı tepkiler verebiliyor gibi bu liste uzar gider.
Her eylem için farklı ve detaylı animasyonlardan bahsetmiyorum bile. Kısacası sizin her türlü atacağınız adım önceden düşünülmüş ve ona göre bir olay çizgisi tasarlanmış. Peki ya oyunda yer alan müzikler nasıl? Bizleri havaya sokabiliyor mu?

İlk oyunda yer alan müzikler maalesef o kadar da etkileyici değildi ancak Red Dead Redemption 2 bizleri hem grafikleri hem de müzikleriyle kendisine hayran bıraktı. Oyunu almış veya alacak oyuncuları ilerleyen bölümlerde oldukça havalı sahneler bekliyor diyebilirim. Klip bile oluşturulabilir bu sahnelerden. Oyunun hikayesi 60 saatin üzerinde sürüyor. Tabii ki bu süre tamamıyla size bağlı.

Red Dead Redemption 2, 2018 yılının en güzel ve değerli nimetlerinden bir tanesi diyebiliriz. Rockstar'a böylesine detaylı bir çalışma bizlere sundukları için teşekkür etmeden geçmek istemem. Bu tarz firmaların değeri bilinmeli, sahip çıkılmalı. Rockstar da onlardan bir tanesi, kulağınıza küpe ola.

Artılar:
Hikaye, Müzik, Oynanış, Grafik

Eksiler:
Fast Travel özelliğinin yetersiz kalması.
Yer yer sapıtan animasyonlar.

Sonuç: Rockstar Games hikaye anlatma ve tüm tutkusunu bu oyuna dökmüş ve bir başyapıt ortaya çıkarmış. Elbette bir mükemmel olmasa bile ufak tefek hataları var ki bu tarz bir büyük oyun için gayet normal derecede.

Kendi Fikrim: İndirim bekleyin veya para biriktirin Online modu bir kenara bu oyunun Story kısmını oynamayalı oynatmalı ve oynattırmalısınız. Vereceğiniz her kuruşa değeceğinden emin olabilirsiniz. Fakat şuna dikkat edin oyun yavaş açılıyor ve size dünyayı,mekanikleri ve etraftaki insanları yavaş yavaş tanıtmakta. Kısacası geriye yaslanın abur cuburunuzu, çorbanızı veya kahvenizi alıp arkanıza yaslanıp kendinizi oyuna bırakın..
Posted 25 November, 2020. Last edited 21 April, 2021.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
No one has rated this review as helpful yet
1,514.6 hrs on record (981.0 hrs at review time)
sarıyo
Posted 3 May, 2020.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
3 people found this review helpful
1 person found this review funny
66.3 hrs on record (32.4 hrs at review time)
Selam,
Batman: Arkham Knight, tüm Gotham halkının şehri terk etmesi ve suçların cirit attığı bir şehir haline gelmesi ile başlıyor. Kesici ya da delici olmasına aldırmadan eline cinayet silahı geçiren her suçlunun kafasına göre at koşturduğu biçare bir şehre dönüşen Gotham'ı, çıktığı kulenin tepesinde mağrur gözlerle izliyor Kara Şövalyemiz… Karşısındaki kaotik tabloya daha fazla katlanamayan kahramanımızın, "Şimdi ananızı laciverte boyadım!" nidası ile suç batağına balıklama atlaması ile de hikaye start veriyor. Kahramanımız Batman'in işi ise hiç de kolay değil. Gotham'ı, Dingo'nun ahırına çeviren suçluların hesabını sormak ve yeniden adaleti sağlamak için yola Kara Şövalye'miz, bir yandan da kimliği belli olmayan Arkham'ın Şövalyesi ile amasız bir mücadele içine girmek zorunda kalıyor.

Batman: Arkham Knight'ta yapılması gereken görevler önceki oyunlarla aşağı yukarı benzer içeriklere sahip.
Bir kere şunu belirtmek lazım ki, önceki Batman: Arkham oyunlarını oynadıysanız, Batmobile'ı bir kenara koymamız halinde bu oyunda büyük bir farklılık hissetmeyeceksiniz. Yapılacaklar aşağı yukarı hep aynı; görev bölgesine gidip düşmanları ya sessizce ya da bağırta bağırta etkisiz hale getirmek ve yeni görev alanına doğru yola koyulmak… Her görev ve dövüşün ardından sergilediğimiz başarı ile doğru orantılı olarak deneyim puanları kazanmak, yeni kabiliyetler ve ekipmanlar edinmek de alıştığımız, bildiğimiz ve sevdiğimiz özellikler olarak karşımıza çıkıyor. Elbette tüm bu alıştığımız özellikler yeni nesil grafik teknolojilerinin de verdiği imkanlar dahilinde daha kapsamlı ve daha etkileyici biçimde sunuluyor.

ARTILAR

+ Muhteşem bir hikaye.
+ Olağan üstü karakter detayları.
+ Tüm karakterlerin seslendirmeleri muhteşem.
+ Olay örgüsü olağan üstü.
+ Çizgi romanlardan bire bir esinlenilmiş.
+ Oynanış yağ gibi akıyor.
+ Dövüş mekanikleri çok eğlenceli.
+ Batmobil muhteşem olmuş.
+ Açık Dünya efsanevi düzeyde başarılı.
+ Karakter mekanikleri sizi farklı oynanışlara itebiliyor.
+ Uzun süren oynanış süresi.

EKSİLER

- Türkçe dil desteği olmaması.
- Bilmececinin aptal bulmacaları.
- Çoğu bilmece,görev Batmobile üstüne kurulu ve bu can sıkıcı olabilir.

PUANIM:
10/9.1
Posted 3 May, 2020.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
No one has rated this review as helpful yet
1 person found this review funny
81.8 hrs on record (14.9 hrs at review time)
Bu sefer hikaye anlatmak yok. Bu sefer uzun giriş cümleleri ve Geralt’ın hikayesinden alıntılar yok. Bu sefer aşağıya konan bir müzik eşliğinde inceleme okuyunuz ibaresi yok. Bu sefer söylenebilecek tek bir şey var: Eğer oyunlara değer veren biriyseniz, gidin ne yapıp edip The Witcher 3’ü oynayın!

Daha önce hiç The Witcher oynamadıysanız bile bu oyunu oynayın. Skyrim’den beri kendinizi bırakacak devasa bir oyun evreni arıyorsanız bu oyunu oynayın. RPG, FPS, strateji… Fark etmez. Hangi türü seviyor olursanız olun bu oyunu oynayın. “Grafiklere önem veririm!” diyorsanız bu oyunu oynayın ve muhteşem manzaraların tadını çıkartın. “Önemli olan oynanıştır!” diyorsanız yine oynayın, dağ, tepe, ırmak, ova gezip Nekker avlayın. “Kurgu ve hikaye olmazsa olmaz!” tarafındaysanız düşünmeden alın. Oyun dünyasının en muhteşem kurgularından birine kendinizi bırakın. Oyun oynamayı sevmiyorsanız, yine oynayın, çünkü her güzel şeyin bir başlangıcı vardır.

Ve başlangıçlar için Kaer Morhen’den daha mükemmel bir yer düşünemiyorum.
The Witcher’ın hikayesini benim gibi oyunlardan takip ediyorsanız olabilecek en sürprize, en harika açılış sahnelerinden birine kendinizi hazırlayın. Utanmadan iddia ediyorum, The Witcher III: Wild Hunt’ın açılışını kapsayan ilk 20 dakika öyle nefis ki Bioshock: Infinite’ten beri bir oyunun başlangıcında bu kadar etkilenmemiştim. (Belki Shadow of Mordor araya kendini sokabilir.)

The Witcher oyunlarındaki olay örgüsünün öncesinde geçen kitapları okuyanlar, büyük ihtimalle The Witcher 3’ü bizden daha fazla bekliyordu. The Witcher 3 onlar için Yennefer’le, Ciri’yle hasret gidermekti. Mürekkebin ıslattığı satırlardan canlanan karakterlere doyasıya sarılmaktı. Bizim –daha doğrusu benim- içinse yeni dostlarla tanışmaktı.

Her şeyden önce The Witcher 3 insanın içine işleyen bir CD Projekt destanı. Muhteşem ezgilerle bezenmiş müziklerinden tutun da her bir parçası incelikle oluşturulmuş görevlerine kadar emek kokuyor. Hani bu öyle bir emek ki kendimi uzun zaman sonra Tamriel topraklarına yakın bir yerde hissedebildim. Zaten önceki oyunlarda da inanılmaz güzel olan görev ekranındaki yazılar, The Witcher 3’te de kendini belli ediyor. En ufak takip görevinden, hayalet avına kadar her bir görevin inanılmaz bir arka plan hikayesi var. Tamam, önceki oyunlarda da öyleydi, kabul ettim de bir sorun var: The Witcher 2’in toplam görev sayısı muhtemelen üçüncü oyunun ilk iki bölgesinde geçiliyor. Öyle bir bolluk, bereket var.

Yüzlerce görev için tek tek arka plan hikayeleri yazılması, hatta alakasız görünen “basit” yan görevlerin hayret verici bir şekilde birbirine bağlanması The Witcher 3’ün en güçlü yanı olarak göze çarpıyor.

Aynı zamanda görevleri yaparken size tanınan özgürlük had safhada. Birden fazla yapılacak şey oluyor ve bunları nasıl ve ne şekilde yaptığınız tamamen size kalmış.

Benim oyuna vurulduğum görevse –ki birçok arkadaşım aynı görevden inanılmaz etkilenmiş- White Orchard’ta karşımıza çıkan bir hayalet görevi. Takip, tuzak, gizemleri çözme… Hepsi ustalıkla monitörlerinize yansıyor. Hele görevi bitirirken bir diyalog var, akıllara zarar. Gerek karşımızdaki insanın gözlerinin buğulanması gerek sesindeki o kırılganlık…

“Ben de Witcher’ları kalpsiz sanırdım, efendi Witcher! Çok teşekkür ederim.”

Görev sisteminin çevresinde şekillenen ve bir süre sonra oyun dünyasının Game of Thrones’una dönüşen The Witcher 3’ün senaryosu anlatamayacağım kadar dolu dolu. Politika ve onun olmazsa olmazı entrikalar yine oyunun merkezini oluşturuyor.

Geralt’ın oyunun fragmanında havalı bir şekilde söylediği “Dünyanın bir kahramana ihtiyacı yok, bir profesyonele ihtiyacı var.” repliği her seferinde en acımasız şekilde önümüze sunuluyor. Hele “Ben ana hikayeden devam edeyim, kurguyu hiç dağıtmayayım diyorsanız” The Witcher 3 sizi tokat manyağı yapıyor. Gururunuz ve eşyalarınızı tamir etmenize yarayacak altın arasında birçok kez karar vermek zorunda kalacaksınız.

Çünkü oyundaki her şey para! Eşyalarınızı tamir ettirmek ateş pahası, en basit tamir işlemi bile cebinizi boşaltıyor. Tüccarlara bulduğumuz eşyaları satabiliyoruz ama o eşyaların ayrıştırılabiliyor olması sizi sıkıntıya sokabiliyor ki ayrıştırmak bile parayla. Onu geçtim, oyunu eğer yüksek zorluk seviyelerinde oynuyorsanız canınız meditasyon yaparak dolmuyor. Sadece ilgili yeteneği açmanız halinde gündüzleri belli oranda sağlık puanı yenilemesi kazanıyorsunuz. Bu yüzden değerli altınlarınızı sıklıkla yemeklere harcıyorsunuz. İksir ağacında ilerleyip, yeteneklerinizi iyice oturtana kadar bu durum devam ediyor.

The Witcher ilk kez açık dünya ile bizlere sunuluyor ve açıkçası benim en çok endişelendiğim konuların başında bu vardı. Açık dünya oyunu yapmak zordur. Hele ki böylesine derin bir kurguya sahip oyunu açık dünya haline getirmek başlı başına büyük bir risk. Uzun yıllar içinde bu işin formülü çözen iki firma var: Bethesda Softworks ve Rockstar. Bu adamlar neredeyse 15-20 yıldır bu işi yapıyor ve artık iyice ustalaşmış durumdalar. CD Projekt Red'in, Geralt'ı ovada koşturacağım derken ana hikayeden bizi uzaklaştıracak diye çok korkmuştum. Hatta çevremdeki insanlara sürekli ikinci oyunun harita yapısının korunması gerektiğini söylüyordum.

Oyun Skyrim gibi bir açık dünya sunmuyor ki bu nokta çok ama çok önemli. Yani atınıza atlayıp daha ilk bölümde Kaer Morhen'e gidemiyorsunuz. Oyun sizi bölgelerle sınırlıyor. Zaten tam olarak bunu yapması gerekiyordu. Hem açık dünya tecrübesini sonuna kadar yaşama buluyoruz hem de Witcher'a hiç yakışmayacak bir sandbox'ın ortasına düşmüyoruz.

Haritada yapabileceklerinizin bir sınırı olsa da, bunları yapmak çok uzun vakit alıyor. Yine de açık dünya yapısı Skyrim ve GTA gibi sandbox yanı güçlü oyunlara değil, Dragon Age serisinin son halkası Inquisition’a daha çok benziyor. Haritayı senaryoda ilerledikçe bölgeler halinde açıyorsunuz. Harita bölgeler halinde olduğu için sizi bittiği anda uyarıyor ve geri dönmenizi söylüyor. Ben bu halini daha çok beğendim ama bazı oyuncular bu durumdan memnun kalmayabilir.

Hal böyle olunca Bethesda ve Rockstar oyunlarına has o sürpriz yapısı da yok olmuş oluyor. Aynen Inquisition’da olduğu gibi bölge içinde gezip, yol işaretleri vasıtasıyla hızlı seyahat yapıyorsunuz. Dragon Age’te de kamplar arasında hızlı seyahat edebiliyorduk hatırlarsanız.

Bu yollar arasında yaratıklarla karşılaşmak Geralt’ın kaderinin bir parçası ve bize en çok yardımcı olacak şey okumak. Bir yaratığı kestiğinizde veya onunla ilgili araştırma yaptığınızda oyun bilgileriniz güncelleniyor. Hangi yaratık için hangi yağın kullanılması gerektiği, bomba ve sign seçimleri gibi önemli veriler yaratık güncenize işleniyor. Zaten oyunlarda bir şeyler okumayı seven oyuncular için The Witcher III bulunmaz bir nimet. Görev açıklamaları yaratık/karakter açıklamaları, bolca bulacağınız günceler ve notlar sizi oyun dünyasına biraz daha yaklaştırıyor. Üstelik bu metinler ve görevlerin bir kısmı Witcher’ın kitaplarına önemli göndermelerde bulunuyor. Vaktiniz varsa, zaman ayırırım diyorsanız bol bol okuyun.

The Witcher'ın övülmesi gereken yönlerden biri de dövüş mekanikleri olmalı. Halen mükemmel değiller ve arada yaşadığım kopuk hareketler canımı sıkıyor. Yine de hem animasyonlar hem de Dualshock 4'ün bize sunduğu varyasyonlar oldukça çeşitli olunca The Witcher serisinin en büyük problemlerinden biri çözülmüş oluyor.

Bir RPG oyununda iki saat oynayıp oynanış hakkında yorum yapmak imkansızdır. Yetenekleriniz tam oturmadan, sistemi tam kavramadan kötü demek biraz işin kolayına kaçmak gibi.The Witcher III’te başlarda tekleyen dövüş sistemi bir açılıyor, pir açılıyor. Adrenalin ve dayanıklılık barında tam hakimiyetinizi sağladıktan sonra Geralt resmen şov yapmaya başlıyor.

Yetenek ağacı her RYO oyununda olduğu gibi Wild Hunt’ta da sizin oynanışınızı direkt etkiliyor. Bir yeteneğe puan vermek tek başına işe yaramıyor. Puan verip açtığınız yetenekleri Geralt’ın 4 bölmeden oluşan yetenek ağacına yerleştirmeniz gerekiyor. Burada planlamanızı gerçekten de çok iyi yapmanız gerekiyor
Posted 2 August, 2019. Last edited 2 August, 2019.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
No one has rated this review as helpful yet
55.1 hrs on record (43.2 hrs at review time)
Hayatımda Görüp Görebileceğim Beni Ekrana Hapis Eden oyun almanızı ve bu zevki yaşamanızı öneririrm
Posted 4 July, 2019.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
1 person found this review helpful
88.1 hrs on record (79.5 hrs at review time)
Yılların Eskitemediği Bana Dövüş Oyunlarını Sevdiren Bir Oyun Tavsiye Ederim :)
Posted 16 April, 2019.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
No one has rated this review as helpful yet
440.7 hrs on record (410.7 hrs at review time)
y*rr*m gibi oyun sadece tilt olursunuz almayın
Posted 28 November, 2017. Last edited 28 June, 2024.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
1 person found this review helpful
1,523.2 hrs on record (1,262.9 hrs at review time)
CS:GO Review
nice greek game
Posted 5 March, 2016. Last edited 3 December, 2019.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
Showing 1-9 of 9 entries