11
Products
reviewed
297
Products
in account

Recent reviews by abraX'

< 1  2 >
Showing 1-10 of 11 entries
2 people found this review helpful
53.2 hrs on record
BİR İNSAN NEDEN BÖYLE BİR OYUN YAPAR?
NEDEN KÖTÜ HİSSETMEK İSTER Kİ BİR İNSAN?

(inceleme değildir)

Dile kolay neredeyse 10 yıl geçmiş bu oyunu ilk kez deneyim ettiğimden bu yana. Tarifi zor bir nostalji hissiyatı bu. Henüz ergenliğinin başlarında, adam akıllı bir ürünü hakkıyla tüketmemiş, dünyadan haberi olmayan bir çocuktum sadece… Evimizde internet olmadığı için ne oyun sektörüyle tam bir bağım vardı ne de farklı bir kültüre. Varsa yoksa kitaplar ve oradan buradan indirebildiğim yahut bir başkasından rica minnet flash belleğe atıp aldığım oyunlar vardı benim için. Arada bir de korsan dvd’lerden film bulursam tadından yenmezdi. Aynı filmi defalarca kez izler farkında olmadan senaryo perdelerine hakimiyet kazanırdım. Dışarıdan bakıldığında ne kadar yavan bir çocukluk olarak gözükse de bir şeyleri tüketebilmek, edinebilmek için cidden çabalamam gerektiği için, herhangi bir ürün normalinden çok daha değerli olurdu benim gözümde. Ve o zamanlar ayırdına varamasam da herhangi bir şeye sahip olduğum için kendimi şanslı addeder, kendi içimde kendime karşı duyduğum kıymetsizliği dindirirdim. Çocukken de sahip olma dürtüsüne kendini tatmin eden bir kapitalistmişim herhalde.

Her neyse, The Walking Dead serisiyle tanışmam da tam olarak o zorlu günlerde gerçekleşti. Eğer maç olmazsa cumartesi geceleri KanalTürk’te yayınlanan dublajlı bir bölüm izlemek için mutfaktaki televizyonu izlemeye hak kazanırdık. Maç olursa da paşa paşa tütün saran rahmetli dedemle beraber o maçı izlerdik. Abimle hayaller kurar ve pazardan oyuncak tüfek alıp kendi aramızda hayali The Walking Dead oyunumuzu oynardık. Güzel günlerdi, ne kadar zor ve bedbaht günler olsa da benim açımdan ehvenişer olarak güzeldi en azından.

The Walking Dead oyununu da okulda bir arkadaş ile dizisi hakkında konuşurken öğrenmiştim. Bana oyunundan bahsetmiş, ama ‘’normal bir oyun değil gibi dandik gibi sanki’’ dediği için oynamayıp sildiğini söylemişti. Çok heyecanlanmıştım, bir şekilde o oyuna göz atmam gerekiyordu. Ancak internetim olmadığı ve internete erişimim de hayat şartlarımdan ötürü çok zor olduğu için, bir türlü oyunun oynanış yahut tanıtım videolarına erişemiyordum. Ta ki bir akrabanın işyerinde internete ulaşana kadar, hemen oyuna bakmış ve farklı bir deneyim olduğuna kanaat getirmiştim çocuk aklımla. Kaçak göçek ilk sezonu tamamen indirmiş hatta Türkçe yamasını da yanında flash belleğe atmıştım. Eve döndüğümde yaptığım ilk iş oyunu yüklemek ve yamasını kurmak oldu. Ve ardından o efsane karakterlere, o efsane sezonun başına oturmuş ve deneyim etmiştim… Ve final bölümünde o artık klasikleşmiş kült sahne de ise çocuk aklımla zor bir karar almış, ve demiştim ki;

‘’BİR İNSAN NEDEN BÖYLE BİR OYUN YAPAR? NEDEN KÖTÜ HİSSETMEK İSTER Kİ BİR İNSAN?’’

İNCELEME

Oyun basit, herhangi bir mekaniği yok sadece belli yerlerde karar verip doğru tuşa basarak ilerliyorsunuz. Oyun bu ve evet bu oyun bir efsane. Karakterleri, karakterlerin gelişimi ve almak zorunda kaldığınız zor kararlar ile insanın içine işleyen bir yapım bu. Çocukken içimde ukde kalmış ve asla 2. sezon 4. bölümden daha ilerisine maddi imkansızlıklardan ötürü gidememiştim. Şimdiyse sadece 1 hafta içerisinde aralıksız deneyim etmiş ve ilk 2 sezon harici çöp olduğu düşüncesiyle oyunun başından memnun olarak kalkmıştım. Oyun kesinlikle deneyim edilmeyi hak ediyor ama 3. Sezon ve son sezon ilk 2 bölüm de gerçekten tamamen hayal kırıklığıydı bunu da unutmamak gerek.

Her neyse nihayetinde efsaneleşmiş bir final sezonuyla, karakterleriye ve zor kararlarıyla The Walking Dead oynamayana kız verilmez, derdi birileri. Alın, oynayın, oynatın.
Posted 27 January, 2023. Last edited 23 November, 2023.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
2 people found this review helpful
6.7 hrs on record
SAVAŞI KAYBETMEMEK KAZANMAK MIDIR?

Güzel bir oyun. Oyun oynamak ile erişmeye çalıştığım her şeyi karşılayan, sonuyla ağızda buruk bir tat bırakan Spec Ops: The Line. Eğer oyun başladığı gibi bitseydi, oyun kelimesinin çağrıştırdı Hollywood fantazmagorisinin sanırım bendeki karşılığı tam olarak bu oyun olurdu. Ancak bu oyun, sadece basit bir Amerikan propagandasından ibaret değil, daha da fazlası.

Aksiyon, inişli çıkışlı bir tempo, çok da sıkmayan ne çok zorlayan ne de çok kolay olan mekanikler ve en güzeli tüm bunları oynayan kişiye estetik olarak yorucu bir işleyişle servis edilen senaryo, karakter gelişimi ve bunların arasında barınan ince ayrıntılar. Favori oyunum diyemem kesinlikle, çünkü oyun oynamak ile aramdaki bağlar sadece ‘’oynamaktan’’ ibaret değil. Bunun bir de deneyim yönü var ki, bunu Hellblade incelemem de kabaca tasvir etmiştim.

Her neyse konumuza dönelim, Spec Ops The Line kabaca bir Hollywood aksiyon filmi gibi açılıyor, ancak kısa sürede kendinin pek de öyle sadece aksiyon oyunundan ibaret olmadığı izlenimi vererek oyuncunun üzerinde merakını körükleyen bir manivela etkisi yaratıyor. 33. Müfrezeyi kurtarmak için gittiğimiz Dubai’de kendimizi ve ekip arkadaşlarımızı 33. Müfreze ve CIA arasında gerçekleşen bir çatışmanın ortasında buluyoruz. Ayrıntıya pek inmeyeceğim ancak senaryo sadece bundan ibaret değil. Senaryonun başında basit bir kötü adam girişiyle tanıtılan 33. Müfreze Komutanı Albay Konrad’ın peşine düştüğümüz sırada Ana karakterimiz Walker’ın gitgide kontrolünü yitirmesi, vahşileşmesi, disasyona dayalı halüsinasyonlarla mücadele etmesine tanık oluyoruz.

Tüm bunların yanı sıra oyun süresince yer yer sivil katlediyor, hatta beyaz fosfor ile onları ‘’farkında olmadan’’ çoluk çocuk demeden diri diri yakıyoruz. Tüm bunların etkisiyle fiziksel olarak gittikçe vahşileşen ana karakterimiz Walker, ruhsal olarak ciddi bir çöküntüye uğruyor. Mental olarak doruğunda süzülen bir liderin peşinden giden adamlarımız Lugo ve Adams ise çaresizce birbirlerini suçluyor, bir çıkış yolu arıyor lakin bulamıyorlar. Walker’ın peşinden gitmek zorunda kalmaları üstüne almak ve uygulamak zorunda kaldıkları zor kararların sonucunda gittikçe pervasızlaşan adamlarımız en sonunda kendi aralarında kavgaya tutuşuyor, emir olmaksızın infaz gerçekleştiriyor ve gittikçe vahşileşiyorlar. Nihayetinde ise Lugo siviller tarafından katlediliyor, Adams ise yaptığı onca iğrençlikle daha fazla yaşayamayacağını düşünerek köşeye sıkıştığında komutanı Walker’ın hayatını kurtarıp, bir intihar saldırısıyla kendi hayatına son veriyor.

Tüm adamlarını kaybetmenin etkisi üstüne Dubai’ye gelme sebebi olan görevinde başarısızlıkla yüzleşen, kaybetmemek uğruna yaptığı o iğrenç şeylerin kafatasını adeta soyut bir mengene gibi sarmalaması, vicdanının sesinden bıkıp usanan Walker ise en sonunda ya intihar ediyor yahut kabullenemediği gerçeklerden kaçarak, kafasında kurguladığı gerçekliğin içinde kendini kurtarmak için gelen askerleri adeta ‘’oyunun başından beri kurtarmak göreviyle hareket ettiği Konrad gibi’’ katlediyor yahut onlarla savaşıyorken ölüyor.

Bu oyunun size asıl olarak sunduğu senaryo, ancak çokta aptal değilseniz diyalogları ve Walker’ın mustarip olduğu halüsinasyonlardan anlıyorsunuz ki, Walker hali hazırda akıl hastası olan bir eski asker ve tüm oyun aslında Walker’ın kendi kafasında geçen ve geçmişinde yaptığı bedbaht şeyler yüzünden kendini cezalandırma eğilimiyle bilişsel olarak vaftiz edilmeye çalışması niyetiyle gerçekleşen bir iç hesaplaşmadan ibaret.

Tüm bunlar bir araya getirildiğinde savaşın acı yüzünü, çevre tasarımı, ses tasarımı, sinematik sahneler ve ekstra olarak eylemlerimizin sonucunu bize hissettirmek için kurgulanmış sahneler ile bu oyun hikâye ve sunum işini gerçekten çok iyi başarıyor. Basit bir Hollywood fantazmagorisi olarak hatırlanmaktansa, bir şeyler anlatma çabası ile hafızama kazındı cidden. Başında geçirdiğim her dakikaya değerdi.

Oyunun mekanikleri ise basit çok da konuşmaya değmez, siper al çatış. Bu kadar. Oyun bölüm tasarımı olarak yeterli, inişli çıkışlı bir tempoya sahip ve oyunun sonlarına doğru ise tempo hep doruğunda kalıyor ve nihayet oyun bittiğinde gayet tatmin olmuş hissettiriyor. Yer yer özgün aksiyon sahnelerinde ambiyans çok kuvvetleniyor ve etkileyiciliği cidden tavan noktasına taşıyor. Bazı kısımlarda kararı oyuncuya bırakarak zor kararlar almanızı sağlıyor ve sizin ana karakter Walker ile daha da çok empati kurabilmenizi sağlıyor. Kesinlikle tavsiye ediyorum. İndirimde hiç kaçırmayın, alın, oynayın, oynatın.
Posted 27 January, 2023. Last edited 27 January, 2023.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
7 people found this review helpful
9.0 hrs on record (1.9 hrs at review time)
UMUTSUZLUK YAŞATABİLİR! (GROTESK POSTMODERNİZM)

Little Nightmares ilk oyunuyla alttan alta bana hep bir kapitalizm eleştirisi olduğunu hissettirmiş ve zihnimde bir ampul gibi ‘’Grotesk Kapitalizm’’ tanımını uyandırmıştı. Devam oyununun haberiyle heyecanlanmış ve oyunu beklemeye başlamıştım ki, oyun 150 TL’den çıkış yapmış ve beni üzmüştü. Bende 4 saatlik, sanal bir ürün için 150 TL verecek birisi olmadığımdan, buruk bir motivasyon ile indirim beklemeye başlamıştım, ta ki geçen haftaya kadar. Oyunun 50 TL’ye düştüğünü görünce daha da düşmesine gerek yok, bu oyun kafadan 50 TL’yi hak eder düşüncesiyle satın alıp, oyunun başına oturdum. (Malum enflasyondan dolayı 50 TL, 10 Tl değerinde artık)

Devam oyunun genel sanat tasarımı, sahne sahne tanık olduğumuz anlar, resmen bir portre tadı veriyor, hatta oyunun çevresel hikâye anlatımını tanımlamaya çalışırken biraz daha zorlarsak; Tarkovsky kadrajının şiirselliğine öykünen, Doğu’dan yükselen ve Batı’ya yönelik, daha hızlı, daha kolay tüketilebilir, grotesk bir postmodernizm eleştirisi gibi çok zorlama ve devrik bir tanım yapabilirim.

İkinci oyunun ilk oyundan çok daha majör bir farkı yok, ilk oyunu beğendiyseniz kesinlikle ikinci oyunu da beğenirsiniz. İlk oyundan farklı olarak çok da matah olmayan bir aksiyon eklemişler ki o da yerden aldığımız sopa, boru gibi materyalleri üstünüze koşan grotesk tasarımlı npc’lere tek bir vuruş yaparak saf dışı bırakmak üzerine kurulu, öyle aman aman bir yenilik değil. Bilahare asıl söz edilmesi gereken oyundaki en büyük yenilik ise: yanımızda bizimle yolculuk eden bir karakterin, yoldaşın oyuna eklenmiş olması. Yoldaşın elini tutarak maceraya devam etmek ve ona istediğimizde seslenerek onu yanımıza çağırmak güzel hissettirse de bu durum oyunun o tekinsiz, ürkünç ve kasvetli sisini büyük ölçüde dağıtıyor, atmosferini kötü etkiliyor, yani, en azından benim için bu durum böyle. Yoksa siz bir yoldaşınızın olmasını yeğ tutabilirsiniz bittabi. Ben daha çok yalnızlığı, yalnız olmayı seviyorum oyunlarda. Ve Little Nightmares oyunu da atmosferin daha kasvetli hissettirmesi için yalnız olmamız gereken bir oyun gibi geliyor bana. Yoldaşımızın olması, en karanlık anlarımızda gözümüzün ardında tüten bir umut gibi hissettiriyor ve ben bunu pek de sevemiyorum açıkçası. Işık Ergüden’in Zifir Olsun! kitabında yazdığı gibi: ‘’Umutsuzluk, yaşatabilir!’’

‘’İçinde yaşadığımız çağın deliliğine gem vuran ve kolay tüketilebilir bir eleştiri bu oyun, tabi anlamasını bilene.’’

Oyunun kontrolleri hala aynı derece de içinde bulunduğumuz alana olan kadraja doğru orantılı olarak çok da kullanışlı değil. Aksiyon anlarında yer yer düşmana değil de abuk sabuk yerlere savurabiliyorsunuz sopayı. Ama oyunun derdi size bir dövüş deneyimi yaşatmak olmadığından çok da dert değil bu durum. Sanırım bu tür ufak aksaklıklar Little Nightmares serisinin konjenital bir rahatsızlığı olarak kalmaya devam edecek. Çünkü, bu oyunun dna’sını değişmeden bu tür minik aksaklıkları değişmenin mümkün olduğunu sanmıyorum. Oyun bu haliyle gayet yeterli, deneyim edilmesi gereken bir ürün bence. Lafı çok da uzatmadan, Alın oynayın ve oynatın. İndirimde bittabi. :)

Posted 21 November, 2022.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
2 people found this review helpful
53.6 hrs on record
WİTCHER EVRENİNİN DİNAMİĞİNİ İYİ KAVRAMIŞ BİR OYUN

Witcher Evreni kendini kaotik, sadece kötülerin var olduğu bir evren olarak hissettirse de aslında bu pek de doğru sayılmaz. Witcher Evreni’ne bir kez adım atmış olan herkesin ağzında bırakmış olduğu o yavan, paslı demir tadının sebebi evrenin kaotik olması değil, evren içindeki olayların sunumunun kötücül olması. Kitaplarda Kral Foltest’in kız kardeşini hamile bırakan sapkın birisi olarak sarayının içinde dolaşması durumu adam akıllı sadece ilk Witcher oyununda yer alıyor mesela. Bu ve benzeri gündelik hayatta uçarı olan durumları yapımcı oyun şirketi tarafından 3. Oyunda ciddi olarak azaltmıştı. Hatta aranızdan kaçınız Ciri’nin ergenlikte tecavüze uğrayıp, tecavüzcüsüyle Stockholm Sendromu gibi bir şey yaşadığını biliyor? 3. oyunda bundan bahsedilmiyor sanırım, değil mi? Bu yüzden insanların, ‘’abi wiçır çok gerçekçi manyak oyun yav’’ demesinin sebeplerinden birinin de Cd Projekt RED’in Witcher Evreni’ni Sapkowski’nin sunumunu hafifleterek popüler kültüre uyarlaması diyebiliriz. Buna rağmen bu kitlenin doğru olarak yaptığı bir yorum varsa, o da ‘’Evren içinde gerçekleşen olayların basit olarak iyi ve kötü tarafların savaşı olmadığı, kimsenin iki uç kesimi temsil etmediği bir evren, Witcher Evreni’’ tanımlarıdır.

Öncelikle Witcher Evreni’ne bu yazıda pek kişisel olarak yaklaşmayacağım. O işi Favori oyunum Witcher 3’te uzun uzadıya halledeceğim. O yüzden şimdilik sadece bu oyunu bir inceleyelim.

Oyunun hikayesi basit, sunumu basit, ama etkili. Hem de çok etkili. Eğer gereken kararları alırsanız evlat katili dahi olabiliyorsunuz. Oyunda aldığınız her kararın ciddi bir sonucu, oyun finaline ufak yahut büyük katkıları var. Bu oyunun vuruculuğu için çok doğru bir hamle olmuş. Her seferinde farklı kombinasyonlar yaparak oyunun sonunda birbirinden değişik onlarca son elde edebilirsiniz. Tabi ki oyunun ana hikayesi aslında zaten biliniyor. Evren kendi içinde o faslı tamamlayalı on yıllar oluyor. Kitaplarda sadece Yaruga Nehri üzerinde bir köprüde, savaşta karşılaştığımız Kraliçe Meve’e yardım ederek savaşı kazanmasını sağlayan Rivyalı Geralt ve grubunun, savaş sonunda Geralt’ın şövalye ünvanı almasını anlatmaktan ibaret olan, bu Meve’in gerilla savaşı dönemini Cd ProjeKt RED iyi yakalamış ve arkasını sağlam bir şekilde doldurmuş. Hikayemiz, Meve’in topraklarının Nilfgaard tarafından işgal edilmesi ve bu işgali destekleyen oğlu Prens Villem ile Kont Caldwell’in birleşerek darbe yapması üstüne tahttan indirilmesiyle başlıyor. Bu darbe sonucunda gerilla taktiğiyle savaşmak zorunda kalması, işgale karşı koymaya çalışırken bir yandan da müttefik arayan Meve’in inatçılığı, hırsı ve kinciliğine ilk elden tanık oluyoruz. Meve gerçekten inanılmaz yazılmış bir karakter. Ve oyun süresince girdiğiniz role göre onun karakterinin değişik yönlerini ön plana çıkarabiliyorsunuz. Sinirli, öfkeli, kindar, kibirli yahut merhametli, tebaasına sevgiyle yaklaşan bir Kraliçe Meve olabiliyorsunuz. Bu durum da oyunun ‘’bence’’ asıl sonu, karakterlerin başına ne geldiğini anlatan finale ciddi etkileri oluyor. Asıl sonu derken demek istediğim, Nilfgaard’ın işgalinin Brenna savaşı ile başarısızlıkla sonuçlandığı zaten kitaplarda bilinen bir gerçek. Bunu oyun süresince ne yaparsanız yapın değiştiremezsiniz. Yapımcı ekipte bunun farkında olacak ki, oyunun sonunda işgalin başarısızlığına odaklanmaktan çok, oyuna eklediği yan karakterlerin, yoldaşların oynayış tarzımıza göre oluşturduğu yan hikâyenin finaline daha çok eğilmişler. Birbirinden farklı kararlar deneyerek bile çok farklı final kombinasyonları elde edebilirsiniz. Yalnız denemek değince hemen aklınıza üstüne düşünülmemiş, uğraş verilmemiş yan karakterler oldukları gelmesin. Hepsi cidden çok güzel yazılmış ciddi ciddi arka hikayeleri sağlam, kişilikleri olan karakterler. Hatta oyunun bir mekaniği de o yoldaşların dünya görüşüne uymayan kararlar aldığınızda ordunuzu terk edip gitmeleri. Bu mekanik o kadar güzel işlenmiş, o kadar vurucu yapılmış ki, oyun süresince ‘’girdiğiniz role göre’’ doğru olduğuna inandığınız şey uğruna yavaş yavaş yalnız kalma hissiyatını muazzam bir mükemmellikle içine işliyor insanın. Kabaca hikâye güzel, sade aynı şekilde anlatımı da sade, ama muazzam etkili.

Eğer mekaniklere gelecek olursak, oyunun temel mekaniği ‘’Gwent, yani kart oyunu.’’ Savaşlar kart oyunu üzerinden gerçekleşiyor ve her hikâye savaşı kendi içinde eşsiz temalara sahip. Bunun ince detaylarını oynarsanız kendiniz keşfetmelisiniz. Geriye kalan rol yapma mekanikleri ise, cidden sağlam. Oyunda hangi Kraliçe Meve rolüne girerseniz karşılığını öyle ya da böyle alabiliyorsunuz. Yeni dostluklar kuruyor, yeri geliyor onları kaybediyorsunuz. Oyunun bu yönü çok güzel.

Peki hiç mi hiç kötü yanı yok? Oyun basit ve sade bir oyun olduğu için kendi içinde yapmak istediklerini kolaylıkla yapabiliyor. Ama, oyunda öyle bir sıkıntı var ki, bazen oyunu tasarlayan adamın ne yaptığını anlayamıyorum. Oyunda kaybetmek yok yahu! Girdiğiniz hiçbir savaşı isteseniz de kaybedemiyorsunuz. Kaybetseniz bile yeniden denettiriyor, mütemadiyen. Ta ki eğer olurda bıkarsanız, eski kayıt dosyasını yükleyip o savaşı başka zaman denemek üzere kazanmadan ayrılabiliyorsunuz. Şimdi kayıt demişken bir kötü yanı da oyunda sık sık otomatik kayıt alıyor. Aldığı kayıtları da hep aynı dosyaya aldığı, size kayıt dosyası oluşturma hakkı vermediği için farklı kayıt noktaları oluşturarak değişik kararları tek bir seferde deneyemiyorsunuz. Eğer olurda yanlışlıkla vermek istemediğiniz bir karara tıklarsanız ayvayı yediniz demek oluyor bu. Tabi şimşek hızında alt+f4 çekmezseniz. Savaşı kaybetmeyi de çıkarınca tekdüze bir deneyim gibi gelse aslında oyunun asıl odağı burası olmadığı için bu dediğimi oynarken hissetmeyebilirsiniz bile. Asıl olay Gwent ve rol yapmakta. Bunu da çok iyi başarıyor oyun. Bir de kaybetmemeyi Nilfgaard işgalinin başarılı olması imkansız olduğu için bir nebze de olsa anlayabiliyorum. Ama bari yan hikayeler de olsaydı da yan hikâyenin sonuna doğrudan etki etseydi. Bu oyunun rol yapma hissiyatını kat be kat katlardı. Yan hikayelerin farklı sonlarını sadece aldığımız kararlara göre değişmesi de gayet yeterli bittabi. Olmaması bir eksiklik yaratmıyor. Oyunun son sıkıntısı ise arada sırada hata vererek oyundan atabiliyor. Sık sık kayıt aldığı için bunu zerre dert etmenize de gerek yok bittabi. Son olarak, bir evlat katili dahi olabiliyorsunuz, varın siz düşünün hali hazırdaki rol yapma mekaniğinin etkileyiciliğini. Witcher evrenine Kişisel olarak yaklaşmayacağım için oyunu anlamanıza bu kadarı yeterli olur sanırım. Oyun çok güzel bir oyun ve kesinlikle oynayın. Witcher evreninin temel dinamiğini iyi yakalamış ve olması gerekeni hafifleterek, güzelce yansıtmış. Tavsiye ediyorum.
Posted 19 February, 2022. Last edited 19 February, 2022.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
2 people found this review helpful
10.2 hrs on record (8.6 hrs at review time)
PSİKOZUN SOYUT VE ATMOSFERİK BİR TASVİRİ

Şimdi oyunu anlatırken psikozu soyut anlatıyor demek pekte doğru bir tanım olmaz. Çünkü hali hazırda psikozun kendi unsurları çok soyut bir konu. Ancak Hellblade Senua's Sacrifice psikozun yanı sıra bize Senua'nın içinde bulunduğu toplumu, aile trajedisi gibi yan unsurları da Senua'nın arka hikayesinde, müzdarip olduğu psikozla iç içe geçirerek anlatıyor. Ve bunu pekala soyut bir metadoloji takip ederek yapmaya çalışıyor. Peki bunu yaparken başarılı olabiliyor mu?

Kesinlikle evet. Öncelikle oyunu tam anlamıyla ele almadan önce, şunları demeliyim ki, bu oyun benim için özel bir yere sahip. İlk kez oynadığımda sene 2018'di. Zaten hali hazırda psikozu doğru ele alan Türkçe içerikler bir elin parmağını aşmazken, bittabi benim de psikoz içeriği referansım pek yoktu. En kötü Cengiz Güleç'in kılavuz kitapları aklıma geliyor o zamanlar için, o kadar. O dönemleri müteakip, gerek tanıdığım insanlar, gerek akıl hastalıklarına duyduğum özel ilginin peşinde internette bu oyunun incelemelerini görünce bunu deneyim etmeliyim demiştim kendime. Ve iyi ki de bu içgüdüyü takip etmişim. Oyunu edinip soyut anlatımını o yaşlarda tam anlamıyla kavrayamama rağmen, ilk kez bitirdiğim de, finalin verdiği rahatlama hissiyle de beraber resmen bir sanat eserini izliyormuş hissine kapılmıştım. Bu oyun ne yapmıştı böyle bana... Tabi seneler seneleri kovaladı, indirimde 12 TL gibi bir fiyata düştüğünü görünce de satın aldım ve ikinci kez deneyim etmek için yükleyip başına oturdum.

Dikkat ettiyseniz eğer, oyunu oynamak yerine hep deneyim etmek tabirini kullandım. Çünkü Senua'nın bir oyundan ziyade deneyim olduğunu düşünüyorum, ki bu kötü bir şey değil, hatta benim bakış açımda daha da iyisi demek oluyor. Çünkü bir oyundan ziyade bana bizzat deneyim ettirerek bir şeyler anlatmaya çalışan iş, eser, ürünler benim için eğlence odaklı içeriklerden pekala önceliklidir.

Sanırım lafı çok uzattım, oyuna gelirsek eğer:

Oyun mekanik olarak iki temel unsur sunuyor bize, aksiyon ve bulmaca çözme. Oyunun ne aksiyonu ne de bulmacaları zor değil. Hatta bence pekala gayet basit. Bulmaca çözme mekaniği olan görüşsel ayrıntı yakalama ve parçaları bir araya getirme kısmı ise psikozun halüsinasyon unsuruyla bağıntılı tutulmaya çalışılmış. Biraz tekrara düşse de bulmacaların aslında perde arkasında tekabül ettiği ruh hastalığı sendromlarıyla o tekrarlama durumu beni hiç rahatsız etmedi. Oyunu oynarken hangi bulmacanın ne anlama geldiğini keşfetmeyi size bırakıyorum çünkü oyunun bir diğer etkileyici kısmı da bu. Aksiyon kısmı da çok sinematik tasarlanmış. Belli bir süre gerildikten sonra size stres atmayı vaad ediyor gibi gözükse de aslında yapımcı ekip, aksiyon kısmını da Senua'nın ruhsal durumuna bağıntılı olarak bir anlatım metodu olarak tercih etmiş. Bunun daha açıklayıcı olması için size bir örnek vereyim; Senua'nın yaşadığı köyde bir veba salgını başlar. Senua'nın babası ve köy halkı Senua'nın psikozu sebebiyle şeytani bir varlık olduğuna inanır ve onu vebanın sorumlusu olmakla suçlarlar. Bu Senua'nın kişiliğinde temel bir sendroma sebep olur, ''Kendini Cezalandırma Eğilimi.'' Zaten hali hazırda psikozun getirdiği diğer sendromlardan olan işitsel halüsinasyonlardan da müzdaripken, bu ikisinin bir araya gelmesi, Senua'nın kişiliğinde muazzam bir baskı oluşturur. Ateş ile barutun yan yana gelmesi durumu yani. İlk başlarda Senua bu durumla biricik sevdiceği Dillion'ın desteği ile baş ederken, veba Dillion'ın babasına bulaşıp onu öldürünce bu sefer Dillion da, bir hata yaparak Senua'yı suçlamaya başlar. Tutunduğu son dalında kırıldığını düşünen Senua, hem kendini cezalandırma, hem de işitsel halisünasyonların bir araya gelip oluşturduğu baskıyla baş edemeyince intiharın eşiğine kadar gelir. Peki aksiyon bunun neresinde derseniz eğer, ağaçtan Gramr adlı kılıcı almak için, kendimizle yüzleştiğimiz dört kısımdan biri bu. Bahsi konu olan kısım içerisinde, belli bir alanda üstümüze gelen yaratıklar ve işittiğimiz halisünasyonlar, kendimizi cezalandırma eğilimimizi, bizim onlarla savaşmamızda bununla ettiğimiz mücadeleyi veya kaçışı temsil ediyor. Onlarla savaşmak bile, bu perdeden bakıldığında bir anlam ifade ediyor.

Bu iki temel unsurun üstünde ise ses mekaniği var ki, bu bahsi geçen her iki mekanikte de (Aksiyon ve Bulmaca) kilit rölü oynuyor. Oyunda bu durumu kendinizin keşfetmesi, oyunun etkileyiciliği açısından önemli. Orasını kendiniz keşfedin. Ses mekaniğinin oyun içinde var olmasının tek sebebi bu değil bittabi. Aynı zamanda bize hikayeler anlatıyor, atmosferi muazzam ölçüde kuvvetlendiriyor.

Grafiklere gelecek olursak, oyunu ilk deneyim ettiğimde 1050, 2gb ekran kartıyla hiç bir sorun yaşamaz iken, son yaptıkları güncelleme ile ciddi fps kaybı, anlık fps dropları vs. yaşadım. Canımı sıktı bu durum. Bu tür oyunlarda grafikler en yüksekte oynayamamak üzüyor insanı. Bir de oyunun harita tasarımlarını pek beğenmiyorum, ama bu benim için o kadar önemli değil açıkcası. Sanırım yapımcı ekip çizgisel hissettirmemesi için biraz uğraşmış gibi, ama boşa kürek çekmişler. Bir de uzaklarda ki dağlara baktıkça biraz yapay hissettiriyor. Her neyse grafikleri pekala güzel, atmosfere çok iyi hizmet ediyor.
Posted 10 January, 2022. Last edited 10 January, 2022.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
5 people found this review helpful
1 person found this review funny
15.5 hrs on record (1.5 hrs at review time)
YAHU BU NE BİÇİM BİR OYUNDUR.

Oyun, oyun değil resmen pc sorun çözme ve oyunlara unofficial patch atma simulasyonu mübarek. İki dakika korkacağız, depresif hikaye takip edeceğiz niyetiyle girdiğim oyunda şunu düzelt, buna fix at, ses driverı yükle, oyundan attı save gitti diye diye migrenim azdı, reflüm tuttu anasını satayım. Sırf bir Silent Hill oyunu oynamış olmak için bir de o kadar fix, patch vs. yükledim emeğim boşa gitmesin diye oynayacağım bu oyunu. Hırs yaptım artık.

Ama bu oyunu korku oyunu oynamak için satın alacak olan varsa kesinlikle almasın. Sadece oyunu akıcı oynamak için vereceğiniz emek, harcayacağınız süre, neredeyse oyunun kendi oynanış süresinden fazla. Değmez yani. Kaldı ki hepsini hallettiniz diyelim, oyun içinde oyunun kendi kontrolleri ayrı bir kanser, ne kadar denerseniz deneyin oyuna adapte olmanızı engelliyor bu durum. Sanki dışarıdan katılan gecikmeli bir izleyici gibi hissediyorsunuz.

Herhangi bir oyuna olumsuz inceleme yazmakla uğraşmam genelde ki bu benim ilk olumsuz incelemem. Artık oyunun duygu durumumda ki etkisini siz düşünün. Eğer benim gibi sırf bir Silent Hill oyunu oynamış olmak için oynayacaksanız satın alın derim aksi taktirde alternatif korku, gerilim oyunlarına yönelin. Yoksa kanser olur, verdiğiniz paraya yanarsınız. Benden nacizane bir uyarı.
Posted 30 December, 2021.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
5 people found this review helpful
25.5 hrs on record (6.7 hrs at review time)
Evet şu güzel oyunu inceleme maksadıyla bi kaç not düşelim.

İlk olarak bu oyun bir korku oyunu olarak kategorize edilmiş. Şimdi havalı gözükmek için korkunç değil diyemem ama oyunun 1. bölümünü bitirdikten sonra korku yerini yavaş yavaş gerilime bırakıyor, çünkü atmosfere, yaratıklara, fısıltılar ve havalandırmadan gelen tıkırtılara alışıyorsunuz. Alışmak deyince gerilimin azaldığını sanmayın aksine süreğen bir gerilimle ilerleme moduna kapılıyorsunuz. (zaten elinizde bir silah bulunmasından dolayı, tamamen çaresiz hissetmiyorsunuz) Ara sıra aradan fırlayan bir kaç jumpscare de akşam yemeği üzerine tatlı niyetinde oluyor.

Oyunun aksiyonuna gelirsek eğer; siz o anki atmosferden kasım kasım gerilmişken öyle gelmeyebilir ama ana karakterimiz Isaac çok hantal hedef alıyor, yavaş koşuyor ve atletik hareketleri yok. Yani oyunun aksiyon mekanikleri çok yavaş ve hantal. Ama bu oyunun zevkini baltalamak yerine gerilime katkı sağlıyor ki zaten mevcut mekanikler bu gerilimi artırmak, desteklemek maksadıyla tasarlanmış.

Genel olarak oyun atmosfer açısından, ses dizaynı açısından, (arada bir yaratık ceset parçacıklarından çıkan ses parçanın titremesinden tekrarlanıyor, ama nadiren) gayet başarılı. Hikayesi de bir uzay-korku oyunundan bekleneceği kadar. Öyle bitirince aydınlanmıyorsunuz yani.

Uzatmaya da gerek yok, artı yönleri oldukça ağır basan bir oyun, kesinlikle oynayın. Tabi eski olması sebebiyle indirim kovalamanızı da tavsiye ederim. Şimdiden keyifli oyunlar.
Posted 13 October, 2020. Last edited 31 December, 2021.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
2 people found this review helpful
4.7 hrs on record (3.7 hrs at review time)
HAYAL GÜCÜNÜZE GROTESK KAPİTALİZM TANIMINI YERLEŞTİREBİLECEK BİR OYUN

Bu oyun bir diyalog aracılığı olmadan hikaye anlatan türde bir yapım. Siz ilerledikçe sahne sahne tasarlanmış an'lara tanık oluyorsunuz gibi hissettiriyor. Bu metodun oyun içinde ki en kuvvetli olduğu an ise: Grotesk tasarımda ki yolcuların üst üste yığılıp dalgalar halinde ana karakterimizi yemek için kovaladıkları sahne diyebilirim sanırım. Genel olarak da sahnelerde ilerledikçe karşınıza çıkan sürreal tiplemeli karakterler, intihar etmiş insanlar, ölü bebekleri andıran nesneler ve daha niceleri sizi kesinlikle şaşırtacak ve bir adım sonrasında ne olacağını, yapımcıların size ne anlatmaya çalıştığını merak edeceksiniz.

Oyunun kontrollerine gelecek olursak; kontroller genelde içinde bulunduğunuz alana olan bakış açınızla doğru orantılı olarak hiç kullanışlı değil, ama bu oyunu tek oturuşta bitirmeme de hiç mi hiç engel olmadı açıkcası.

Oyunun ağızda bıraktığı tat da ise kesinlikle korku yok bence, olağanca depresif ve gerilim barındırıyor diyebiliriz. Kesinlikle tecrübe edinilmesi gereken bir deneyim. Ama her zaman ki gibi indirimde bittabi.

(İkinci oyunun fragmanlarını izledim, sanırım biraz da Postmodernizm üzerinde duracaklar gibime geliyor. Ama ne olursa olsun 4-5 saatlik bir deneyim için 150 tl nedir yahu?! Neyse ben İndirim kovalamaya devam edeyim.)
Posted 23 May, 2020. Last edited 28 February, 2022.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
3 people found this review helpful
39.5 hrs on record (37.6 hrs at review time)
Favori Fantastik evrenimin 2. ve devam oyunu. Bu oyun İlk oyunda ki rpg elementlerini casual kitleye daha çok hitap edecek şekle lokalize edip, aksiyona da mükemmel bi akıcılık ve vuruş hissi katmış. Ben oyuncuyum oyun oynuyorum diyen herkesin bu oyunu oynamasını tavsiye ederim :D Hikaye olarakta biraz politika biraz ırkçılık biraz da triss :3 Kesinlike oynayın parasını son kuruşuna dek hak ediyor
Posted 30 March, 2020.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
6 people found this review helpful
2 people found this review funny
64.1 hrs on record (48.9 hrs at review time)
Witcher Evreni favori fantastik evrenimdir. Bu yüzden oyun serisini de beğenerek oynarım. Ama bu oyunu herkese tavsiye edemem oyun rpg oyunu ancak, oynanış olarak sınıfta kalıyor. Gerçi bu benim için bir problem değil çünkü rpg elementleri olarak bu kusurunu kapatıyor.
Hikayesine gelecek olursak: Geraltın Rivia da ki katlinden 5 sene sonrasın da Kaer Morhen yakınlarında ki ormanda witcher arkadaşları tarafından yarı ölü olarak bulunur. Geralt hafızasını kaybetmiştir. bu durumu Kaer Morhende tartışırlarken, Kaer Morhene saldıran Selemender ler Witcher sırlarını çalarlar. Ve bizde onların peşine düşeriz. Oyunun hikayesi gayet güzel ve akıcı oturunca bir solukta bitirmek istiyorsunuz.
Kısaca bu oyunu oynanışı ve grafiği umursamadan role playing ve hikayeye dalmak isteyenler alsın.
Posted 19 March, 2020. Last edited 14 April, 2021.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
< 1  2 >
Showing 1-10 of 11 entries