Steam 설치
로그인
|
언어
简体中文(중국어 간체)
繁體中文(중국어 번체)
日本語(일본어)
ไทย(태국어)
Български(불가리아어)
Čeština(체코어)
Dansk(덴마크어)
Deutsch(독일어)
English(영어)
Español - España(스페인어 - 스페인)
Español - Latinoamérica(스페인어 - 중남미)
Ελληνικά(그리스어)
Français(프랑스어)
Italiano(이탈리아어)
Bahasa Indonesia(인도네시아어)
Magyar(헝가리어)
Nederlands(네덜란드어)
Norsk(노르웨이어)
Polski(폴란드어)
Português(포르투갈어 - 포르투갈)
Português - Brasil(포르투갈어 - 브라질)
Română(루마니아어)
Русский(러시아어)
Suomi(핀란드어)
Svenska(스웨덴어)
Türkçe(튀르키예어)
Tiếng Việt(베트남어)
Українська(우크라이나어)
번역 관련 문제 보고
Akrebin kendisine yanaştırığını fark eden kurbağa korkudan suya atlayıp uzaklaşmaya başlar. Akrep yalvaran bir ses tonuyla sorar:
“Kurbağa kardeş; karşıya geçmem gerek. Beni sırtında taşır mısın?”
Kurbağa büyüyen gözleriyle cevap verir.
“Daha neler? Beni sokup öldürürsün!”
“Olur mu?” der akrep. “O zaman ben de suya batar, boğulur, ölürüm”.
Kurbağa biraz düşünür ve akrebe hak verir. Kıyıya çıkar, onu sırtına alır ve karşı yakaya doğru yüzmeye başlar. Yolun yarısında ensesinde bir sızı hisseder. Vücudu hızla soğumaktadır. Kolları, ayakları hissizleşir. Beraber dibini boylayacakları suya batarken son nefesinde sorar:
“Hani sokmayacaktın akrep kardeş?”
Akrep mahsun, mahcup, çaresiz cevap verir:
“Akrepim işte.”