30
Products
reviewed
1428
Products
in account

Recent reviews by GƆƆƉƔ

< 1  2  3 >
Showing 11-20 of 30 entries
38 people found this review helpful
2 people found this review funny
40.5 hrs on record (35.3 hrs at review time)
OH MY YES !

Uzun süre önce The Time Machine adında bir kitap okumuştum. O kitap da, Victoria döneminde yaşayan bir bilim insanının icat ettiği zaman makinesine binerek kendini bir anda 800000 yılların da bulmasını ve orada gördüklerini ve yaşadıklarını anlatıyordu. The Time Machine konu olarak oldukça ilgi çekici bir romandı, ancak benim için onu ilginç kılan diğer bir özelliği ise yazarın zaman yolculuğu aracılığıyla geleceğe dair yaptığı tahminler.


Bu tahminler onun gelecek algısını, gelecekte dünyayı ve insanları bekleyen sona yönelik öngörülerini içeriyordu. Kitap da anlatılan öngörüler, o zamanlar beni oldukça şaşırtmıştı. Bu öngörülerde medeniyetlerin sürekli bilim, sanayi ve teknoloji alanında ilerlerken aynı zamanda yavaş yavaş mutluluğu yitireceklerinden, kapitalist düzenin insanları daha sert sınıflara böleceğinden ve sınıflar arası farkın giderek açılacağından, rekabetin ve mutlak ilerlemenin medeniyetin sonunu getiren unsurlar olacağından bahsediyordu.


Kitap o kadar ufkumuzu açacak türden bir kitapdı ki, insan ister istemez kendi içinde sorgulamalar yapmaya başlıyordu. Gerçekten tüm bu hızlı gidişat ile aydınlanıyor muyuz yoksa daha karanlık bir zamana doğru mu gidiyoruz ! Gelişiyor muyuz yoksa uygarlıkla birlikte zehirleniyor muyuz ! Acaba yazar haklı mı ? Böyle şeyler mi olacak gelecekte ? Bilim kurgu eserlerinin en sevdiğim yanı bu olmuştur zaten. Farklı metaforlarla üstü kapalı mükemmel toplum eleştirisi yaparlar ve hayal gücünüzü inanılmaz zorlarlar.


Technobabylon tıpkı The Time Machine kitabı gibi gelecek tasviri yapan bir oyun. Ama bu sefer yüz binlerce yıl ileriye değil çok daha yakın bir tarihe 2087 ye gidiyoruz. Oyunu oynarken ilk fark edeceğiniz şey, Oyunun yapan kişilerin çok ayrıntılı ve gerçekçi bir gelecek dünyası inşa etmeleri, yani ortaya koydukları kavramlar ve olgular sadece farazi ya da fantezi unsurları olmaktan ziyade hepsi oldukça inandırıcı ve olma olasılığı yüksek öngörüler.


Bu da açıkça gösteriyor ki, bu oyunu yapan adamlar sadece bilimi seven ve merak duyan insanlar değil, gerçekten bilimi bilen ve anlayan insanlardan tarafından yapıldığı. Bilim konularına aşına iseniz ve bilginiz varsa bu oyunu ayrı bir seveceksiniz, eğer yoksa bilimsel içerikler ve konuşmalar biraz bunaltıcı gelebilir.


Dediğim gibi yıl 2087 teknoloji almış başını yürümüş. Hologramlar, robotlar, şehirleri bile yöneten gelişmiş yapay zeka, genetik mühendisliği ve İnternetin geleceği Trance, ( yani her şeyin mümkün olduğu bir sanal gerçeklik dünyası ), ama tüm bunlara rağmen dünya iyi bir yer olmaktan çok uzakta. Bir tarafta mega zenginler, diğer tarafta ultra fakirlerden oluşan bölünmüş bir toplum. Yolsuzluk, fiziksel ve ahlaki bozulma, eşcinsellik ve cinsiyet değiştirme herkes tarafından kabul görmüş normal bir durum Technobabylon dünyasında....Bu arada en yakın çalışma arkadaşınızın bir zamanlar erkek olduğunu öğrenmeniz hiç şaşılası bir durum değil buralarda...Hanı olur ya, niyeti bozar aklınızdan bir şeyler geçerse diye, uyarmak istedim.


Oyunu oynamayı düşünenler için bir kaç tavsiyede bulunmak istiyorum.Oyunda ziyaret ettiğiniz her alan oyunun geçtiği şehir olan Newton hakkında size bilgiler veriyor. Çevredeki hemen hemen her şeye tıklayarak bu bilgilere ulaşabilirsiniz. Karakterlerle yaptığınız konuşmalarda bütün konuşma seçeneklerini kullanarak bu dünya hakkında daha fazla bilgi sahibi olabilirsiniz. Ama baştan söyleyeyim bu yaptığınız konuşmalar, eğer muhabbeti uzatırsanız 10, 15 dakikayı bulabiliyor.


Bir de belli aralıklarla telefonunuza düşen haber bültenleri var. Bu haberlerde politik, kültürel bilgilerin yanı sıra büyük şirketler ve güç odakları hakkında da detaylı bilgi sahibi olabilirsiniz. Bu dünya ilgili ne kadar çok şey öğrenirseniz oyundan alacağınız keyif de kat ve kat artacaktır. Bu yüzden hiç bir detayı atlamamak önemli. Diğer şey ise oyundaki bulmacaları yardım almadan kendiniz çözmeniz. Yalan yok, yer yer zorlanabilirsiniz ama yılmayın. Sizden istenilen şeyi, elde edeceğiniz bilgilerle doğru ilişkilendirerek bunları çözebilirsiniz. Yapmış olduğunuz bu beyin fırtınası ve ardından gelen başarı ile inanılmaz bir tatmin yaşayabilirsiniz.


Oyunun oynama süresi de oldukça tatminkar, ama tabi ki de oynayan kişiye göre değişebilir. Eğer yukarıda söylemiş olduğun tavsiyeler doğrultusunda oynarsanız 30 saati devirirsiniz. Ama yok, uzun muhabbetler beni sıkar, çevredeki detaylar, bilgiler benim için önemli değil, bulmacaları da çözmekle uğraşamam derseniz 10 saat gibi bir sürede rahatlıkla bitirirsiniz oyunu. He o zamanda bu oyunun oynamanın bir anlamı olur mu ? Size bir şeyler katar ve hissettirir mi ? Hiç sanmıyorum. Sadece oyna'mış' gibi yaparsınız.


Oyun için eksi diyebileceğim tek bir yönü var. İyi bir ingilizce gerektiriyor. Aslında iyiden kastım, geniş bir ingilizce kelime ve deyim bilgisi istiyor. Günlük ingilizce de pek kullanılmayan heuristic, chromatograph, aphasia, angiosperm, germination, euphemistic, botulism, extrapolate gibi bilimsel ve tıbbi kelimeler içermesi. Anlayacağınız bazen sözlük karıştırmanız gerekebiliyor. Bu benim açımdan pek sorun değil aksine yukarıda saydığım kelimeleri öğrenmemde faydası olduğu için olumlu bir şey.


Allahım yeni çenem düştü ve yine uzun bir yazı oldu. Son cümle olarak şunu söyleyip bitiriyorum. Technobabylon, Wadjet Eye Games diğer oyunları gibi point-and-click adventure oyunu. Bu türe ilginiz varsa, hani derler ya taş gibi hatun diye... Alın size türünün en iyi örneklerinden biri olan taş gibi bir adventure oyunu... Sizde, benle aynı hataya düşüp bu oyunu oynamak için fazla vakit kaybetmeyin derim. Şimdiden okuyan herkese teşekkür ediyor ve bol oyunlu günler diliyorum.
Posted 22 May, 2022. Last edited 22 May, 2022.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
24 people found this review helpful
2 people found this review funny
18.4 hrs on record
EUDAİMONİA & TELOS

Size Gemini Rue oynarken neredeyse gözümden yaş gelecekti ve ağlayacaktım dersem inanır mıydınız bilmiyorum, ama bunun nedeni oyunun hikayesinin çok anlamlı ve etkileyici olması, ya da size yaşattığı hissiyat, veya bir sürü pozitif olarak sayabileceğim olumlu yönlerinden dolayı değil, bir daha böyle bir oyun oynayacağımı hiç düşünmediğim için.


Eskiden, Gemini Rue gibi hikayeyi, karakterleri, anlatıyı önem veren ve bunu ön plana koyan adventure oyunlar çok popüler ve ilgi gören oyunlardı, ama maalesef günümüzde bu durum çok değişti. Gemini Rue işte bana eskiden oynadığım ve hala unutamadığım, hayatımda çok özel ve önemli yeri olan Sanitarium, Monkey island, Syberia, Grim fandango gibi özel oyunların hissiyatını yaşatmayı başardı.


Gemini Rue gerçekten aklınızda yer eden ve kolay kolay unutup bir tarafa atacağınız bir oyun degil arkadaşlar.. İlk bakışta, basit grafiklere ve oynanışa sahip sadece klasik oyunlara özlem duyan insanları çekmek amacıyla yapılmış bir oyun gibi gelebilir, ama biraz sabredip oynamaya devam ederseniz bunun böyle olmadığın anlayacaksınız. Tüm hayatımız boyunca sorguladığımız ve günümüzde hala çok tartışılan ve cevabını aradığımız felsefi ve teolojik konulara bir bakış açısı getiren bir oyun.


İnsanlar neden iyilik veya kötülük yapar ? İyilik yada kötülük içten gelen bir dürtü mü, yoksa sadece kimliklerle mi alakalı? Kuşkusuz insanda iyiliğe meyyal olduğu gibi kötülüğe de meyyal vardır. Peki bu yönelimi belirleyen insanların içinde bulunduğu şartlar mı ? Yani yaşadığınız hayat, bulunduğunuz durum , arkadaşlarımız, ailemiz, aldığınız eğitim, yani kimliklerimiz iyi yada kötü biri olmamızda etken mi ?


Şimdi ismini hatırlamadığım ünlü bir filozofun bir yazısını okumuştum. O yazıda filozof şöyle bir söz söylüyordu ‘’Tanrıların bile olmadığı, ne yaparsanız yapın hesap sorulmayacağınız bir yerde, şartlar ne olursa olsun, bana kötülük yapan biriyle karşılaşmış olsam, ben ona asla kötülük yapmazdım. Çünkü kendi kendimle kaldığımda bir katille yaşamak istemiyorum’’ Aslında bu cümleden anlaşıldığı gibi, kötülüğün karşısına Conscience yani Vicdan denen kavramın varlığını ortaya koyarak kötülüğün kaynağını temellendirebiliriz.. Peki o zaman... İyiliğin ve kötülüğün temelinde vicdan var ise, neden vicdan herkeste aynı şekilde tecelli etmiyor ?


İşte Gemini Rue tüm bu sorulara yazım kalitesiyle, tasarımıyla, kurgusuyla entelektüel bir yaklaşım sergiliyor ve varoluş üzerine sorgulamalarda bulunuyor. He şimdi siz derseniz ki.. Bu sorular kimin umurunda....Ben bu sorulara kafa yoramam.... Ben yerim içerim, gezer tozar eğlenirim, günümü gün eder, yaşadığım hayata, aldığım hazlara bakarım...Benim tek derdim bu dünyada ev, araba, mevki makam, kariyer vb sahibi olmak....O zaman bu oyun size göre değil çünkü oynasanız bile sizin için bir anlam ifade etmeyecektir. Eğer aksini düşünüyorsanız hiç zaman kaybetmeden hemen oynamanız gereken bir oyun..Gemini Rue


Oyunun diğer bir özelliği ise bu oyunu Joshua Nuernberger adındaki genç bir öğrencinin 3 senede tek başına yapması ve bir oyun festivalinde birincilik kazanarak çok kaliteli adventure oyunlarıyla bilinen Wadjet Eye games tarafından desteklenerek piyasaya sürülmesi. Yazıyı bitirmeden önce sizi etkileyen, uzun süre geçse de unutamadığınız, hayatınıza dokunan oyun tavsiyelerinizi bekliyorum. Herkese okuduğu için teşekkür ediyor bol oyunlu günler diliyorum.
Posted 8 May, 2022.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
73 people found this review helpful
12 people found this review funny
58.2 hrs on record
BEN MUTLU PESSİMİST BİRİYİM..

STALKER 2: Heart of Chernobyl yolunda..


Söyleyin.. Haydi durmayın söyleyin.. Çekinmenize gerek yok.. Bana,. Sen pessimist birisin deyin ! Gerçekten söylüyorum bu beni hiç rahatsız etmiyor... Çünkü bunu söyleyen ilk kişi siz değilsiniz ve bunun tamamen gerçek olduğunu kabul ettiğime göre, muhtemelen söyleyen son kişi de siz olmayacaksınız


Evet yanlış duymadınız bir daha tekrarlıyorum pessimist biri olduğumu kabul ediyorum ve bunu STALKER oyununda geçirdiğim saatlerin, orada yaşamış olduğum deneyimin bir apoleti olarak gururla yakama takıyorum, çünkü pessimism genellikle yaşadığınız deneyimlerden, tecrübelerden gelir


Benim kadar siz de uzun bir süre Zone denilen bu yerde vakit geçirmiş olsaydınız eğer, burada yaşadığınız yalnızlığın, çaresizliğin, endişenin; ne kadar da kaybetmemek için uğraşsanız da optimistik düşünce yapınızı erozyona uğratacağını anlardınız


Optimism denen kavramın her türlü darbeye,aşınmaya karşı duran cilasını, kaplamasını üzerinden atın, her seferinde içinde bir pessimism'in özünü bulacaksınız. Ya da karşılaşacağınız her eski optimist biri bunun böyle olduğunu söyleyecektir. Şu an benim de size söylediğim gibi


STALKER: Shadow of Chernobyl sıra dışı bir oyun arkadaşlar. Sanki bu oyunun bir ruhu var. Yaşayan bir organizma gibi. Kendi ruh hali içine sizi öyle bir çekiyor ki... Ne kadar debelenseniz de onun ruh halinin ağır baskısı altında pessimism girdabına kapılıp dönüyor da dönüyorsunuz


Oyunun atmosferi o kadar bunaltıcı ve ruh halinizi o kadar aşağılara düşürüyor ki, uzun saatler oyunda vakit geçirdiğiniz zaman enteresan bir düşünce yapısına giriyorsunuz. Şimdi söyleyeceklerimi abartmadan söylüyorum; gecenin bir yarısı oyunu oynuyorum ve kaç saattir oynadığımın farkında değilim. Bir an için çok daraldığımı fark ettim. Biraz daha fazla nefes almak ve ferahlamak ihtiyacı hissettim. Birden aklıma Charlie Chaplin'nın çok sevdiğim bir sözü geldi. ' You'll never find a rainbow if you're looking down '


Yağan yağmura ve üzerimdeki kara bulutlara rağmen, bir gökkuşağı aramak için istemsiz bir şekilde yüzümü gökyüzüne çevirdim ve beyhude bir çabayla, bulamayacağımı bile bile, bana bir nefes olması için gökkuşağı aradı gözlerim... Bu oyun insana, hafif bir esinti ile savrulan çöldeki bir kum tanesi gibi hissettiriyor.. Savunmasız, kırılgan, bilinmezlikler içinde..


Öncelikle şunu bilmenizi istiyorum arkadaşlar bu herkese göre bir oyun değil. Özellikle sadece oyunların eğlence kısmıyla ilgilenen, kolayı ve hazırı seven yeni nesil oyuncular, bu oyuna arkalarına bile bakmadan, hızlıca koşarak, şimdiden kaçabilirler. Çünkü aradıkları şeyler bu oyunda yok


Bu oyunun kafası çok başka. Onu anlamak, onunla anlaşmak için kafa frekanslarınızın tutması lazım, yoksa birbirinizi anlamakta zorlandığınız bir arkadaşınızdan öteye gidemez. Oyun zor arkadaşlar, bunu her anlamda söylüyorum, çünkü oyun karşılaştığınız hiçbir şeyi gözünüze sokarak açıklamıyor, karşınıza çıkacak hiçbir duruma sizi hazırlamıyor, yani '' Predicting the Unpredictable '' durumu var


Bu terim yeryüzü biliminde kullanılan depremleri önceden bilme ile alakalı kullanılan bir söz. Bir deprem nasıl hiç bir uyarı göstermeden vuruyorsa ve arkasında devasa bir yıkım ve ölüm bırakıyorsa bu oyunda hiç beklemediniz anda hiç beklemediniz durumlara sokuyor sizi.


Kısacası Zone'a girecek kadar yeterli cesaretiniz varsa, belirli bir hayat tecrübesine sahip olduğunuzu ve tehlikelerle yüz yüz gelmeye hazır olduğunuza inanıyorsanız, rahatlıkla bir STALKER olma kararına varabilirsiniz. Ama şunu bilin ! Zone gizemli ve tahmin edilemez bir yer ve bu serüven ne kadar sürer hiç belli olmaz, tabi ki de, o da hayatta kalabilirseniz. Belki de oradan canlı olarak çıkmayı başaramayabilirsiniz. Ruh halinizi kaybetmek dahil her şeyi göze alın derim


Çoğunuzun bildiği gibi bu oyunun ikincisi STALKER 2 sene sonunda geliyor. Yapımcılar ilk oyunun ruhunu bozmadan ve ilk oyunun kimyasına uyan yeni eklemelerle serinin yeni oyunun bir üst seviyeye taşıyabilirlerse, tabiri caizse oyun dünyasına düşecek ve diğer tüm oyunları parça pinçik edecek bir atom bombasına dönüşebilir ve buna şimdiden hazırlığınızı yapın derim


Bu hazırlığı, bir boot camp niyetine ilk oyunu oynayarak başlayabilirsiniz ve bir STALKER olmanın ne demek olduğunu anlayabilirsiniz. Yalnız şöyle bir şey var, bir kere Stalker ceketini giydiniz mi onu çıkarmak istemeyebilir, benim gibi '' BEN MUTLU PESSİMİST BİRİYİM'' diyebilir ve STALKER 2 oyununu çıkması için gün saymaya başlayabilirsiniz

Arkadaşlar bu oyunu steam kütüphanenizde çıkarılmayı ve işlenmeyi bekleyen değerli bir gem olduğunu unutmayın ve en kısa zamanda gün yüzüne çıkarıp gerçek değerini bulmasını sağlayın


ZONE GÜNLÜKLERİ


Hepinizin bildiği gibi zaman denen şey, bekliyorsanız yavaş, yalnızsanız uzun, korkuyorsanız hızlı, mutluysanız çok kısa bir anmış gibi gelir insana...Zone denen yerde ise tek bir zaman algısıyla zamanı tarif etmek çok zor. Uzun süredir buradayım ve yukarıda saydığım duyguların ve zaman algılarının hepsini yaşadım. Şu an yaşadığım duygu ve zaman algısı ise diğerlerden çok farklı.... Bunu tarif edemesemde en azından nedenin ne olduğunu biliyorum


En başa dönüp geriye baktığımda Zone'a ilk geldiğim acemilik günlerim geldi aklıma..Cordon denilen bölgede acemi Stalker'ların toplandığı bir köyde açmıştım gözlerimi....Meraklı gözlerle etrafı inceliyor çevreyi tanımaya çalışıyordum. Benim gibi acemi stalker'larla tanışıyor ve birbirlerimizi tanımaya çalışıyorduk. Belki de yıllarca sürecek dostluğun ilk adımlarını atıyorduk farkında olmadan.


İşte bu günlerde ismini ilk defa duymuştum kendisinin ve daha sonra da sürekli karşıma çıktı bu isim. Her ne zaman Stalker dostlarımla günün yorgunluğu atmak ve dertleşmek için ateşin başında toplansak, bir şekilde söz ona gelir ve ondan bahsedilirdi.. Guide kim bilirmisin.. Onun ismini hiç duydun mu ? Zone ilk giren gerçek Stalker o ... Diye başlardı bu muhabbet... Zone kültürünün ve Stalker kavramının oluşmasına neden olan ilk insan yani ilk gerçek STALKER


Eğer buraya gelirseniz ilk Stalker olan Guide için kulağınıza sürekli bir şeyler çalınacak. Bazıları onu bulmanın neredeyse imkansız olduğunu söylerken, bazıları varlığını bile inkar edecek ve onun bir halk lore'si ve uydurma olduğunu söyleyecek. Kimisi de gerçek olduğunu, Zone'un her yerini bildiğini ve en tehlikeli anomalileri ve en büyük düşman gruplarını gizlice geçebilen gerçek bir yaşayan efsane olduğunu


Stalker olan her bir kişinin bu söylenenler karşısında kayıtsız kalmasını ve merak duymaması düşünülemez. Hele de benim gibi bir kişinin

Hayatım boyunca hep meraklı biri oldum ama bu yanlış anlaşılmasın, büyük şeylerden, küçük şeylere kadar hakkında her türlü bilgiyi öğrenme arzusu uyandıran pozitif meraktan bahsediyorum yani kimsenin özel hayatını didiklemek veya özel sırlarını öğrenmekle veya buna benzer şeylerle alakalı negatif meraktan bahsedmiyorum. Sizde merakınızın öğrenmeyi başlatan bir güç olduğunu unutmayın ve onu pozitif şeylere yönlendirin


Sonunda bu merakımın son bulacağı ana geldim çünkü ilk Stalker olan Guide'nin yerini biliyorum ama tuhaf olan şu ki, günlerdir onun yerini öğrenmeme rağmen ayaklarım bir türlü onun yanına gitmek istemiyor. Sürekli farklı klanlardan görevler alıyor, Zone'nun bir köşesinden diğerine giderek erteliyorum onun yanına gitmeyi. Belki de onunla karşılaşmak için hazır hissetmiyorum kendimi, belki de korkuyorum beni terslemesinden, kaale almamasından, ya da hayal kırıklığına uğramaktan korkuyorum hiç beklemediğim biri çıkarak.. Belki de bu merak ve heyecan hep sürsün istiyorum


Ama artık bu gece son. Yarın günün ilk ışıklarıyla onun yanına gidiyorum. Heyecanlıyım dostlar hem de çok heyecanlıyım... Şu an oyundan çıktım aceleyle size bu satırları yazıyorum, hem heyecanımı paylaşmak hem de siz den güç almak için.. Neyse arkadaşlar benim uyuyup dinlenmem lazım malum yarın önemli bir gün. Şimdiden okuyan herkese teşekkür ediyor ve bol oyunlu günler diliyorum
Posted 11 March, 2022.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
77 people found this review helpful
10 people found this review funny
2
121.0 hrs on record (33.2 hrs at review time)
-------- ACI, KAN, TER VE GÖZYAŞI --------


Madem ki biz.... Sert, acımasız, zorlayıcı askeri eğitimi ve disipliniyle bilinen amansız savaşçılarıyla ünlü bir Spartayız.....

Madem ki biz..... Zaferden zafere koşmuş bir çok başarıya imza atmış tecrübeli ve muzaffer bir komutanız.......

Madem ki biz..... Hiç bir şeyden korkmayan Tanrılara bile meydan okuyan gözü pek bir savaşçıyız....

Madem ki biz..... Kudreti, ihtişamı, namı olan ve bir ölümlü de olsak kudretli bir yarı Tanrıyız....

Madem ki biz..... KRATOS olarak bu maceraya atılmaya karar verdik. O zaman bize de bu oyunu en zor seçenek olan GİVE ME GOD OF WAR oynamak yakışır dedik ve çıktık yollara.....

Baştan bir şeyi itiraf ederek başlamak istiyorum. Ben bu maceranın bu kadar zor ve meşakkatli olacağını beklemiyordum. Give Me God Of War harbiden adamın nefesini kesiyor. Her kapışma bir challenge durumunda ve oyunda anca gıdım gıdım ilerleyebiliyor ve zar zor hayatta kalabiliyorsunuz. Yani tam bir '' eke out a living '' durumu var.


Ama çektiğiniz bu zorluk ve sıkıntı ilk başlarda zor gelse de zamanla alışıyor ve nasıl hayatta kalacağınızı yavaş yavaş öğreniyorsunuz. Düşmanlarınızı tanıyor ve dövüşme tekniklerini öğrenmeye başlıyorsunuz. Bu sayede onlara karşı yerinde hamleler yaparak avantaj sağlıyorsunuz. Çevresel faktörleri lehinize nasıl kullanacağınızı fark ediyor ve onları devreye sokmaya başlıyorsunuz.


En önemlisi... Tabi ki de sizin nasıl dövüştüğünüz.... Yani Light, Heavy ve Runic attacklarınızı doğru yerde, doğru zamanda kullanmanız çok önemli. Spartan Rage olayı ise başarının en büyük anahtarı. Onu olur olmaz yerde ve zamansız kullanarak heba etmeyin. Sonra en ihtiyacınız olduğu zaman ona gereksinim duyabilirsiniz. Diğer faktör ise bizim canımız, ciğerimiz sevgili oğlumuz Atreus. Atreus ile düşmanların dikkatini dağıtabilir ve bazı düşmanlarınızın ona yönelmesini sağlayarak kendinize alan açabilirsiniz ve diğer bir çok özelliğini kullanarak size destek olmasını sağlayabilirsiniz.


Maalesef tüm bunları ve çok daha fazlasını öğrenmeniz yeterli değil. Uygulamada bunları kusursuz yapmanız ve ince bir işçilik sergilemeniz gerekiyor. Yani hata yapma lüksünüz neredeyse hiç yok gibi. Çünkü rakipleriniz Osmanlı tokadı gibi '' vurdunmu oturturan ''cinsten, en fazla 3 darbede hayata gözlerinizi yumabilir ve oğlunuzun '' No Father.. Don't Leave Me Alone Here '' sözlerini duyarak son nefesinizi verebilirsiniz.


Ama kazandığınız her mücadele büyük bir tatmin ve başarı hissi yaşatıyor ve kazandığınız her savaş sonrası yaşamış olduğunuz coşkuyla birlikte, rakiplerinize, göğsünüzü parçalarcasına bana '' GİVE ME GOD OF WAR'ı '' verin diyerek meydan okuyor ve sizi hiç bir şeyin yıldıramayacağını haykırıyorsunuz.

Tüm bu zorluklar, çektiğiniz çile ve verdiğiniz amansız mübareze Kratos ve Atreus ile duygusal anlamda bağlarınızı güçlendiriyor ve zamanla onlarla tek bir vücut olduğunuzu ve bu ailenin ayrılmaz bir parçası, ferdi olduğunuzu hissediyorsunuz.

Şimdi yazıyı bitirirken size ikinci bir itirafta daha bulunmak istiyorum. Oyunun henüz ilk çeyreğini tamamlamış durumdayım ve ileride beni ne gibi zorluklar bekliyor hiç bilmiyorum. Şu ana kadar yaşadığım zorlukları düşününce. sanırım bu uzun yolculuğun sonunu göremeyebilirim. Ama şundan eminim. Kanımın son damlasına kadar savaşıp, gidebildiğim kadar yol almaya ve sevgili karımın vasiyetini yerine getirmek için elimden geleni yapmaya karalıyım. Bazen zorluklardan kaçarak ve kolayı seçerek başarılı olmak yerine, imkansıza yakını deneyip, o yolda başarısız olmak, hayatta insana çok daha fazla şey katabilir ve kazandırabilir.


Kısaca, oyunu GİVE ME GOD OF WAR zorluğunda oynamanın ne anlama geldiğini bir kaç kelimeyle özetlemem gerekirse aklıma ilk gelen kelimeler, Winston Churchill'in 13 Mayıs 1940'ta Birleşik Krallık Parlamentosu'nda yaptığı konuşmada söylediği meşhur " Acı, kan, ter ve gözyaşı " ifadeleri geliyor.


Evet oyunu GİVE ME GOD OF WAR zorluğunda oynamayı seçerseniz yaşayacağınız şeyler " Acı, kan, ter ve gözyaşı " olabilir. Ama şunu unutmayın ! Yaşadığınız bu zorluklar ve duygular insana farklı bir bakış açısı kazandırır. göremediklerinizi görür, duyamadıklarınızı duyar, hissedemediklerinizi hissederseniz. Yani olgunlaşır, güçlenir ve ne zaman, nerede, ne yapmanız gerektiğini öğrenir ve hayatta ki en büyük kılavuz olan tecrübeyi kazanmış olursunuz.


Takip edebildiğim kadarıyla şu an bir çok arkadaşım God Of War oynuyor. Bundan dolayı sormak istiyorum. Oyunu GİVE ME GOD OF WAR zorluğunda oynayan ve hatta bitirebilen kaç babayiğit var merak ediyor ve bu zorluk hakkında düşüncelerini, deneyimlerini paylaşmalarını rica ediyorum. Şimdiden okuyan herkese teşekkür ediyor, bol oyunlu günler diliyorum.
Posted 25 January, 2022. Last edited 25 January, 2022.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
55 people found this review helpful
3 people found this review funny
31.2 hrs on record
------PRENSİPLER SAVAŞI-----


Yıllardan 2007..... Ağustos ayı...... Sıcak ve uzun olan bu yaz günleri benim için geçmek bilmiyor. Aylardır beklediğim bir oyun çıkmak üzere ve ben bir tesbihin tanelerini sayar gibi, tek tek ve sabırla bu günleri sayıyorum. Sonunda beklediğim an geldi ve oyun satışa sunuldu. Tabiri caizse koştura koştura doğup büyüdüğüm ve hala yaşamaya devam ettiğim semt olan İstanbul Bakirköy'deki D&R mağazasına, yaklaşık bir hafta boyunca her gün giderek oyunun gelip gelmediğini kontrol ettim, ama maalesef oyun bir türlü gelmek bilmiyordu.


Sonunda , D&R mağazasındaki tezgahtar çocuk, sanırım benim halime acıdığı veya benden bıktığı için, sen uzun süredir gidip geliyorsun, sistemden bakacağım, eğer istediğin oyun diğer mağazalarımızdan birinde varsa senin için getirteceğim dedi. Beraber bilgisayarın başına gittik ve sisteme girdi. Mecdiyeköy'deki Profilo alışveriş merkezindeki mağazamızda 1 tane gözüküyor ve bir kaç güne getirtirim dedi. Yok dedim kalsın ben gidip alırım. (Haliyle içimden , '' Madem elinizin altında böyle bir sistem var, beni bir haftadır sabır taşı haline getirip çatlamanın eşine getirmenin ne anlamı var '' diye geçiriyordum. )


Benim için o andan itibaren zaman karşı bir yarış başlamıştı. Bir tane kalan oyunu her an biri gelip alabilir ve ben yine eve eli boş olarak dönebilirdim. Otobüse falan binip vakit kaybedemezdim. Hemen taksi çevirerek mecdiyeköy'deki alış veriş merkezine gittim. Birde ne göreyim ! Oyun sanki '' başkası gelip alsın ve sen yine avucunu yala '' der gibi oyunların sıralandığı rafların en önünde ve ortasında, en dikkat çekici yerde öylece duruyordu. Sonunda uzun süredir kavuşmayı bekleyen sevgililer gibi göz göze gelmiştik. O an için sanki zaman yavaşlamış gibiydi. Her şeyi ağır çekimde akan bir filmin en önemli anlarının kareleri gibi hala çok net hatırlıyordum. Elimi... Uzattım... Ve.... Oyunu... Raftan....Aldım... ve zaman tekrar normal akışına döndü. O artık ellerimdeydi ve benimdi... '' BIOSHOCK ''


Sanırım buna kimsenin itirazı olmaz. BioShock sorgusuz sualsiz first person shooter oyunlarında bir hikaye nasıl anlatır sorusuna gösterilebilecek en güzel örneklerden biri ve bu konuda çıtayı çok yükseklere taşıyan bir oyun. Eşsiz ve sıra dışı fikirlerle kurgulanmış bir dünya ve bunu mature, intellectual temalarla detaylandırarak insanların zihinlerine meydan okuyan ve kendine esir eden yapısıyla muazzam bir serüven. Aslında benim niyetim sadece Bioshock 2 hakkında bir şeyler yazmaktı, ama ilk oyunla ilgili yukarıda anlattığım günler aklıma gelince, o günleri sizlerle paylaşmak istedim. Eminim sizde buna benzer durumlar yaşamışsınızdır.


Bioshock 2 de, ilk oyunun yapımcısı olan Ken Levine olmayışı, Big Daddie olarak oyunu oynamak, Big Sister' ların oyuna dahil olması, en önemlisi de multiplayer kısmının oyuna eklenmesi gibi şeyler; zihnimin bir köşesinde Bioshock 2'nın İlk oyunun başarısının arkasına sığınan, biraz daha para nasıl kazanırız diyerek yapılan, özensiz ve watered-down bir oyun olduğu ön yargısına kapılmama neden olmuştu. Ama şimdi bunca senenin ardından oyuna bir şans verince çok yanıldığımı anladım.


Bioshock 2'nın ilk oyundan sadece tek bir eksiği var. O da, Andrew Ryan'ın yaratmış olduğu Rapture şehrine ve içinde var olan tüm olgulara ilk defa karşılaşmış olmamamız ve dolasıyla ilk oyunun yarattığı şaşkınlığı ve şoku yaşıyor olmamamız. Onun haricinde yine detaylı karakterler, aklımızda yer eden replikler ve güzel bir hikaye, bir düzine sır, akıcı ve keyifli gameplay.


İlk oyunun teması individualism ve selfism prensibinin yansıması olan sanity ile insanity taraflarını birbirleriyle kapıştırırken ikince oyunda ise individualism ve selfism karşısına, tamamen zıt bir prensip olan collectivism ve altruism gelmesiyle PRENSİPLER SAVAŞI tam anlamıyla başlamış oluyor.


İlk oyunda individualism ve selfism üzerinden collectivism ve altruism tüm kötülüklerin anası ve insanın önündeki en büyük engel olarak gösteriliyorken. ikinci oyunda bunun tam tersi bir durum var yani individualism ve selfism bertaraf edilmesi gereken insanın en büyük düşmanı olarak gösteriliyor. Oyunu oynarken bu prensipler üzerinden yaşana kavgaya tanıklık ediyor ve ilginç, düşündürücü göndermelere tanıklık ediyorsunuz. Şöyle ki....


'' Ryan saw the individual as a hero... A noble survivor. And Rapture was his Paradise... A shrine, to the supremacy of the self. The result? Slavery. Genocide. Chaos. Now that the Tyrant is dead, we are a true collective... A single family. ''

''Ryan was wrong. To hand sufficient power to any individual is to create a Tyrant. We must therefore eradicate tyranny at the genetic level. To end sin itself. That is the Family. That is our cause. ''

''The Tyrant looks upon the world, saying: “All of this is mine.” And by force or guile, he makes it so. To the Tyrant, the whole of creation is held in the relative — sun and moon revolve for him alone. For the Tyrant, even Justice is whimsy — he alone is fit to weigh, to measure... And to cut. ''


Sadece bu diyalogları takip etmek bile oyunu oynatacak motivasyonu veriyorken, inanın her anlamda Bioshock 2' de bundan çok ve çok fazlası var. Özellikle Mark Meltzer adındaki bir babanın tüm hayatını geride bırakıp kayıp kızının izinde, yolunun Rapture düşmesi ve burada başına gelenleri takip etmek ve oyunun sonlarına doğru hiç istemediğiniz bir şekilde yollarımızın kesişmesi, gerçekten de insanın yüreğini burkuyor.


Bu yazıyı collectivism ve individualism hakkında bir kaç şey söyleyerek sonlandırmak istiyorum. Tabi ki de collectivism ve individualism bir çok yönden değerlendirmesi gereken prensipler ve politikal, kültürel, sosyal katmanları olan derin konular. Bu konular hakkında çok fazla bilgi sahibi olduğum söylenemez. Sadece ben daha yüzeysel bir tanımlama yaparak fikirlerimi söyleyeceğim.


Collectivist düşünce yapısındaki toplumlar çevresindeki insanları hesaba katarak bireysel çıkarlarını geri planda tutabilirken, individualist toplumlar ise kişisel tercihlere, çıkarlara daha çok önem vererek daha self merkezli tutum sergilerler. İndividualism, din ve geleneğin bireyin özgürlüğünü ve manevra kabiliyetini sınırlandırdığını ve engellediğini düşünürken, Collectivism ise ortak değerlerin birlik ve beraberliğin temelini oluşturduğunu düşünür. İndividualism batı toplumlarında yaygın olarak görülürken, Collectivism ise daha çok bizimde dahil olduğumuz geleneksel yapıdaki doğu toplumlarında görülür.


Bu pencereden baktığımızda sanki bizde toplum olarak artık din, gelenek, ulus gibi buna benzer ortak olarak paylaşılan ve insanları birleştiren değerlerden uzaklaşıp daha çok self merkezli hayat süren insanlar olduk. Benim gibi orta yaşta insanların bir araya geldiği zaman yaptığı muhabbetler sırasında laf bir şekilde '' eskiden her şey daha güzeldi cümlesine '' gelir. Belki de, bu geçmiş nesillerin söylediği ve gelecek nesillerinde söyleyeceği klasik bir retorik olabilir, ama biz kabul etsek de etmesek de veya farkında olsak da olmasak da bu self merkezli değişimi yaşıyoruz ve gün geçtikçe mutsuz, doyumsuz insanlar ve toplumlar oluyoruz.


Neyse efendim laf lafı açtı ve yazı yine uzadı ve oyun bağlamından koptu. Boishock serisini oynamadıysanız mutlaka oynayın, hatta oynadıysanız eğer biraz daha deşeleyerek, alt metinlere dikkat ederek ve sorgulayarak bir daha oynayın. İnanın çok fazla şey kaçırdığınızı fark edeceksiniz. Şİmdiden okuyan herkese teşekkür ediyor ve bol oyunlu günler diliyorum.
Posted 17 January, 2022. Last edited 17 January, 2022.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
121 people found this review helpful
26 people found this review funny
1
43.5 hrs on record
BİR OYUNCUNUN ÇARESİZLİĞİ VE DRAMI


Biliyorum arkadaşlar Resident Evil 7 çıkalı çok uzun süre oldu ve bundan dolayı bu oyun hakkında inceleme yazmak anlamsız, çünkü bir çok insan özellikle de serinin hayranları bu oyunu çoktan oynadı. Oynamamış olanlar ise hali hazırda yazılmış olan bir sürü incelemeden oyun hakkında az çok fikir sahibidir zaten.


Bu yüzden bu yazı bir incelemeden daha çok oyunda başıma gelen bir olayı anlatarak bir oyuncunun çaresizliğine ve dramına şahitlik etmenizi sağlamak ve oyunu oynamayı düşünenler için başlarına neler geleceğine dair biraz bilgi sahibi olmalarını sağlamak.



Oyunları en zorda oynamayı seven ve bu konuda takıntılı olan biri olarak, oyununun normal zorlukta bitirmeden, oyun en zor seviyesi olan Madhouse da oynanmadığını fark ettim. Neyse ki satılan bir dlc ile bu kilidi açıp direkt Madhouse zorluk seviyesiyle oyuna başladım ( Rahat batıyor derler ya o durum )


Madhouse zorluk seviyesinde harbiden adına yakışır şekil de adamı tımarhaneye gönderme potansiyeline sahip. Özellikle de direk bu zorlukla başlarsanız. Sanırım normal zorlukta oyunu bitirdiğinizde daha güçlü silah ve ekipman kazanabiliyor ve onlarla Madhouse'a başlamak biraz da olsa avantaj sağlıyormuş.


Bu yazıyı yazma amacım oyunun ortalarına doğru karşılaşacağınız boss olan Marguerite'nın kulaklarını çınlatmak. Kaldı ki buraya kadar gelmek de pek de kolay olmadı. Özellikle Jack ile yaşayacağınız kovalamaca anları ufak bir kalp krizi yaşatma potansiyeline sahip. Marguerite ile olan münasebetim ise bir çaresizlik ve dram öyküsü olabilecek nitelikte desem yalan olmaz. ( Eğer sulu gözlüyseniz mendillerinizi hazırlayın Türk filmlerini aratmayacak anlara tanık olacaksınız. )


Kaç defa denedim bilmiyorum ama bir türlü başaramadım. Ulan elimdeki silahların tüm mermilerini harcıyorum lanet olası karı bir türlü ölmüyor, sonra da elimde kıçı kırık bir bıçakla dımdızlak kalıyorum. Dedim ki o zaman mermileri efektif kullanayım ve headshot'a odaklanıp az mermiyle daha fazla hasar vereyim.


Ulan bu seferde kafadan vurmaya çalışırken ıskalaya biliyor ya da nişan almakla fazla vakit harcayıp Marguerite'nın size yaklaşmasına izin verip daha fazla darbe alıyorsunuz. Bu seferde healing itemleriniz bitiyor ölüyorsunuz. Yanıma daha fazla Healing itemi alayım dedim ama bu sefer de inventor'unuz sınırlı yere sahip olduğu için her şeyi yanınıza alamıyorsunuz. O zaman da bazı silahları ya da saldırı ve defans gibi özelliklerinizi artıran nesneleri dışarıda bırakmak zorunda kalıyorsunuz. Onu dene, bunu dene, inventoriden onu çıkar, bunu koy...Allahım çıldırcam... Olmuyor, olmuyor, olmuyor, olmuyor.


Yok dedim bu böyle olmayacak. Benim daha fazla mermiye ve daha güçlü silahlara ihtiyacım var. Birden aklıma, ' insanın aklı ya kaçarken ya sıçarken çalışırmış ' misali haritanın bir yerinde bozuk bir shotgun bulduğum ama inventory de yer olmadığı için alamadığım ve daha sonra da bir tane gun repair kit bulduğum aklıma geldi. Dedim ki geri gideyim o shotgun'ı bulup sonradan bulduğum gun repair kitle ile tamir etmek geldi aklıma, hem de geçtiğim yerlere bir daha bakar gözden kaçırdığım mermiler varsa alırım diye düşündüm.


Buraya gelene kadar geçtiğim mekanları tekrardan karış karış arayıp bozuk shotgun'ı buldum ve ilaveten, 4 shotgun ve 10 pistol mermisi buldum. Shotgun da tahmin ettiğim gibi kullanmış olduğumdan daha fazla hasar verebilen gelişmiş bir silah çıktı. Tamam dedim bu sefer olacak. İçimden de şöyle diyordum... BEKLE BENİ MARGUERİTE... AM...KOY.... GELİYORUM. ( Ulan nasıl hırslandıysam artık enteresan şeylere söylemeye başladım )


Bu son şansımdı. Bu seferde olmazsa eğer, oyunu baştan başlayıp normal zorluk seviyesinde tekrar baştan oynamaktan başka çarem kalmıyordu. Sanırım dördüncü denememde başardım ve ağzımdan da sadece şu cümle çıktı. ALLAHIM SANA ŞÜKÜRLER OLSUN.


Bu gerçekten de uzun bir süreçti ve Marguerite ile yaşadığım spesifik anlardan......

Sinirlenip bağırıp çağırım evdekilerin ne oluyor diye yanıma gelip deliymişim gibi bana bakmalarından......

Marguerite'yi yendikten sonra az kalan canımla 2 dakikalık save noktasına 10 dakikada tırsa tırsa nasıl gittiğimden.....

Ve bilgisayarın başından kalktıktan sonra ki mutluluğumun ve aynı zamanda coşku dolu ve tuhaf ruh halimin farkına varan ev sakinlerinin, sana ne oldu, ne bu halin gibi sorularına maruz kalmaktan.....

Ve onlara saçma sapan cevaplar vererek geçiştirmem gibi bir çok detayı, yazı çok fazla uzamasın diye es geçmek zorunda kaldım.


Ve bir daha anladım ki oyunları niye bu kadar çok sevdiğimin bir nedeni de, sanırım böyle özel anlar yaşatması ve sizlerle paylaşabileceğim güzel hatıralar bırakması.....Okuyan herkese şimdiden teşekkür ediyorum ve herkese bol oyunlu günler diliyorum.
Posted 26 December, 2021.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
60 people found this review helpful
8 people found this review funny
2
44.6 hrs on record (44.4 hrs at review time)
----CAPCOM''DAN BALYOZ ŞOV-----


Capcom, abi sen ne yaptın öyle ! Gel buraya abi.. çünkü kendimi tutamıyorum sana sıkı sıkı sarılıp yanaklarına kocaman iki tane öpücük kondurmak istiyorum hatta elini öpesim geliyor ama harçlık verir misin onu bilmiyorum. Muhteşem bir oyun, muhteşem bir iş tebrikler.


Oyun introsu peri masalı tadında renkli ve aynı zamanda karanlık tonlar içeren bir hikaye kitabının kapağını açarak başlıyor. Oyuna tezat bir giriş yaptığı için bir anlık şaşırıyorsunuz.. Ulan diyorsunuz yanlış bir oyun mu açtım diye afallıyorsunuz. .Capcom hiç beklemediğiniz bir intro ile koca bir balyozu kafanıza geçirerek sizi bir güzel sersemletiyor.


Hemen ardından yaşayacağınız giriş bölümünü ise hiç bir şey ifşa etmeden nasıl tarif edilebilir ki ? Kısaca söylemek gerekirse şaşıracak, gerilecek, meraklanacaksınız ve bu giriş bölümünün sonu ise büyük bir gizeme kapı açarak bizi bir köyün yamaçlarına bırakarak sonlanıyor. Capcom bu etkileyici giriş bölümüyle bir balyoz darbesi daha vuruyor bize..

Karşımızda karla kaplı devasa dağlar ve hemen altında gotik mimari yapısı, karanlık kuleleriyle Dimitrescu kalesi, hemen önümüzde ise üzerine ölüm sessizliği çökmüş oyuna ismini veren köyümüz. Köye adım atar atmaz olağan dışı bir şeylerin olduğunu boş sokaklardan, derin bir sessizlikten, üzerinize çöken rahatsız edici bir tedirginlik hissinden hemen anlayabiliyorsunuz.


İnce ince yağan kar taneleri eşliğinde yürüyorsunuz. Hava çok soğuk.. Üzerinizde kasvetli bir gökyüzü...Duyduğunuz bir dal hışırtısı, rüzgarın etkisiyle gıcırdayan bir kapı, tarlalarda yer alan korkuluklar sanki birileri tarafından izleniyormuş hissi yaşamanızı ve bilemediğiniz bir tehdidin habercileri gibiler. Capcom burada da mükemmel bir atmosfer yaratarak bir balyoz darbesi daha çakıveriyor.


Dimitrescu kalesini giriş yaptığınızda ise gerçekten ağzınız açık baka kalıyorsun. Detay seviyesi inanılmaz. Kalenin giriş salonunun yerleri damalı mermer taşlarla kaplı. Uzun sütunlarla desteklenmiş yüksek bir tavan ve ortadan sarkan devasa bir avize. Odaların yerlerinde kadifemsi halılar, duvarlarında asılı lambalar ve kabartma işlemeler, masa üzerlerinde büyük şamdanlar, duvarda asılı tablolar, geniş pencerelerde boydan boya asılı sıkı sıkıya kapalı kalın perdeler, süs eşyaları, pahalı ve orta çağ esintili mobilyalar ve onların yarattığı ezoterik bir atmosfer.


Detay manyağı biri olarak etrafa bakmaktan sağ solu incelemekten oyunu oynayamaz hale geldim. 40 saatlik oynama süremin üçte birini etrafa ağzı açık bakarak geçirdim diyebilirim. Mekanlarda kullanılan tasarım, kullanılan objeler, eşyalar ve diğer buna benzer detaylar hepsi size bir şeyler anlatıyor. Oyunun dünyası ile ilgili geri plan bilgileri verip hikayeye dair çıkarımlar yapmanızı sağlıyor. Bu tarz çevresel hikaye anlatımı yapan oyunların gerçekten hastasıyım. Capcom bu konuda çok iyi iş çıkararak bir balyoz darbesi daha kafanıza geçiriyor.


Ev sahibimiz pardon kale sahibimiz Alcina Dimitrescu ile ilgili bir kaç şey söylemden geçemeyeceğim. Capcom gerçekten tebrik etmek lazım nasıl bir karakter yaratmış öyle ! Kadında her şey var. 2.5, 3 metreye yakın boyuyla ve heybetli yapısıyla, soluk ten rengiyle ve sağ elinden çıkan pençeleriyle bir o kadar itici ve korkutucu, diğer bir taraftan ise insanı içine çeken bir çekiciliği, endamı ve giyim stiliyle vamp bir havası, iri memeleri, koca kalçaları, sert ve keskin tavırlarıyla tuhaf bir seksapalitesi olan ve insanın için kıdıklayıp tuhaf fanteziler kurmanıza sağlayan bir hatun.


Bir an için kendinizi onunla yatak da hayal edip, yaşı ve onun getirmiş olduğu tecrübesiyle sizi nasıl yalayıp yutabileceğini, koca memeleriyle sizi boğabileceğini, sizi iri poposunun altına alarak kıvrak kalça hareketleriyle ve vahşi inlemeleriyle sizi orgazmın zirvesine taşıyacağını düşünüp, bu kadın kalçalarıyla bir adamın s.kini kırar, diliyle şeker gibi emer ve yalayıp yutar diyorsunuz. Capcom, Alcina Dimitrescu ile bir balyoz darbesi daha geçiriveriyor. ( Bu kısımda 18+ erkek muhabbeti yaptığım için kusura bakmayın arkadaşlar. Karakterin bıraktığı etkiyi ve insan ( özellikle erkekler ) üzerinde yarattığı izlenimi vurgulamak için kullandım. )


Neyse efendim laf lafı açıyor konu enteresan yerlere gidiyor. İmkanı olan hemen alıp oynasın. Tavsiye edebileceğim bir kaç şey daha var onları da söyleyip bitiriyorum. Oyunu oynarken acele etmeyin yani koştura koştura oynamayın yoksa yukarıda bahsettiğim detayları kaçırırsınız. Oyunu kolay ya da normal de oynayıp sıradan bir shooter oyununa çevirmeyin. Oyunu hardcore zorlukta oynamanın oyuna neler kattığını uzun uzun anlatmak isterdim ama yazıyı fazla uzatmak istemediğim için girmiyorum.

Capcom'a son olarak bir çift laf ederek sizi bol oyunlu günler dileyerek bitiriyorum ''Capcom alacağın olsun bana vura vura balyoz manyağı yaptın''
Posted 26 November, 2021.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
44 people found this review helpful
2 people found this review funny
19.7 hrs on record
---PHOBES VE DEİMOS---


Sıradan bir gün... Evinizde veya ofisinizde bilgisayarın başında oturuyor ve Steam kütüphanenizde oynayacak oyun bakıyorsunuz. Birden kapı çalıyor. Hayırdır inşallah kim ki bu ? Halbuki kimseyi de beklemiyorum ! Hiç tanımadığınız bir adam bir iş teklifiyle kapınıza geliyor ve içeriye alıp konuşmaya başlıyorsunuz.


Dünyanın en büyük çok uluslu şirketlerinden biri olan Orochi grubun bir adamı bu. Orochi grub bir çok alanda çalışmalar ve işler yapsada, şirketin bir kolu da uzayda araştırmalar yapıyor. Bize de Mars'ta kurmuş oldukları dünyanın ilk özel uzay istasyonundan bahsediyor ve burada ki çalışmalarda yer almamız için bize oldukça cömert bir teklif de bulunuyor.


Susmak bilmeden anlatıyor da anlatıyor. Nede olsa bir şirket adamı o ! İşi insanları ikna etmek ve konuşmak. Orochi grubun işleriden ve büyüklüğünden, sunduğu imkanlardan, hedeflerinden ve nihayetinde laf Mars'ta kurulan uzay istasyonuna ve bizim de içinde yer alacağımız çalışmalara geliyor. Bu uzay istasyonun nihai hedefi ' The Rule of Two ' denilen bir kavrama dayanıyor ve başlıyor adam anlatmaya......


The Rule of Two


The Rule of Two heyecan verici bir kavramdır. Bu kavram bağlamında baktığımızda evrende yeni bir yaşam formu keşfedebilirsek bu çok sıra dışı bir olay olur. Şu an itibariyle, yalnızca Dünyadaki yaşam formundan eminiz ve eğer ikinci örneği bulursak, evrenin enginliği ve büyüklüğü göz önüne alındığında, bu milyonlarca, milyarlarca, trilyonlarca yaşam formu var olduğu anlamına gelir.


Ama tek yapmamız gereken bir ikincisini bulmak. Herhangi bir hayat yeter. İlkel yabancı mikroplar bile, hatta milyarlarca yıl önce ölmüş olan mikrobiyal yaşam formları taşıyan fosilleri bile. Bu tek bir bulgu, sadece tek bir bulgu, yaşamla dolu evrenin var olduğu gerçeğini bizlere sunacak. Tek yapmamız gereken ikiye ulaşmak.


Benim gibi sizde, evren, gezegenler, uzay gibi bilinmezliklerle dolu şeylere karşı merakınız varsa ve bilim kurgu filmlerini seviyorsanız bu teklife balıklama atlamışsınız ve yazının başında bahsettiğim Steam kütüphanenizde oynayacak oyun bakma arayışınızı sonlandırıp Moons of Madness maceranıza başlamışsınız demektir.


Phobes ve Deimos


Oyun, tahmin ettiğiniz gibi mars'ta özel bir şirkete ait bir uzay istasyonun da geçiyor. Oyunun hikayesinin başrolünde Phobos ve Deimos var. Bilmeyenler için hemen söyleyeyim Phobos ve Deimos Mars'ın uyduları. Dünya’nın tek uydusu olan Ay'ın aksine Marsın iki uydusu vardır. Phobos ve Deimos, antik Yunan mitolojisinde, savaş tanrısı Ares’in çocukları olan iki kötü karakterdir ve eski Yunanca’da , Phobos: korku (fear), Deimos : dehşet (dread) anlamına gelir. ( Oyunu oynayınca isimlerinin ne kadar anlamlı olduğunu anlayacaksınız. )


Ares’in çocukları olan bu ikiz kardeş (Phobes ve Deimos) neredeyse birbirine çok benziyordu ve ayrılmazlardı. Her zaman birlikte görüldüler ve insanların moral ve disiplinlerini bozarak onların dirençlerini kırdılar. Deimos, korku ve dehşet tanrısıydı. Phobos, panik ve bozgun tanrısıydı. ( Marsı'ın bu iki uydusuna niçin Yunan mitolojisinden etkilenerek Phobes ve Deimos dendini oyunu oynarken daha iyi anlayacaksınız)

Phobos ve Deimos hakkında bir çok gizemli ve korku dolu şeylerden söz edilir. Bunları uzun uzun anlatmak yerine sadece tek cümleyle özetlemek istiyorum.

'' Eğer içinizde midenizin derinliklerinde bir yerde anlamsız bir şekilde dehşet ve korku duygusu hissediyor ve bir yerlere kaçma ve gizlenme arzusu taşıyorsanız büyük bir olasılık terör ve paniğin Tanrısı olan ikiz kardeş Deimos and Phobos etkisi altında olabilirsiniz. '' ( Oyunda yaşadıklarımı düşününce bu söze hak vermemek elde değil. )


Mitolojik bilgilendirmenin peşi sıra, hemen bilimsel açıdan da ufak bir bilgilendirme yapmak istiyorum. Kızıl Gezegen Mars'ın uyduları Phobos ve Deimos'un, geçmişte yekpare bir gök cismi olabileceği ilgili yeni veriler ortaya çıkmıştır. Bu veriler sonucunda geçmişte bir bütün olan Phobos ve Deimos'un, başka bir cismin çarpması sonucu parçalanarak ayrılmış olabileceği sonucuna varılmıştır. ( Oyunda bu bilginin kısmende olsa doğru olabileceğine atıfta bulunuyor.)


Gök bilimcilerin, Dünya'nın uydusu Ay'ın aksine biçimsizlikleri nedeniyle patatese benzetilen Phobos ve Deimos'un bu şekillerinin ardında yatan gerçeği araştırmak için Mars'ın uydularının zaman içindeki yörüngelerinin izini süren simülasyon çalışmaları yaptı. Phobos ve Deimos'un yörüngelerinin bir zamanlar kesiştiğini, dolayısıyla uyduların geçmişte tek bir cisim olabileceğini ortaya koydu ve böylece Phobos ve Deimos uydularının Mars'ın kayıp ayının kalıntıları olabileceği sonucuna varıldı.


Diğer bir bilgi ise gel-git etkileri nedeniyle her geçen gün yüzeye biraz daha yakınlaşan bu gizemli uyduların, birkaç milyon yıla kalmaz gezegenin güçlü çekimine yenilerek parçalanması ya da Mars yüzeyine düşmesi bekleniyor. ( Oyunda bu bilgide hikayeye yedirilerek ve başka elementlerle birleştirilerek hikayenin bir parçası olarak kullanılmış )


Yukarıda anlattığım bu bilgiler oyunun hikayesinden alıntılar yaparak harmanladığım sadece küçük detaylar ve bilgiler ama bu bilgilere, detaylara ve çok daha fazlasına ulaşmak için oyunun geçtiği mekanları detaylıca araştırıp bulacağınız her türlü belgeyi, sağda solda yer alan notları, bilgisayarlar da bulunan e-mail'ları, yazışmaları, bilimsel verileri okumanız lazım, böylece oyunun anlatığı hikayenin bütünlüğüne hakim olabilir ve oyunda geçireceğiniz vakit daha anlamlı hale getirebilir ve oyunda alacağınız keyfide kat ve kat artırabilirsiniz. En önemliside yeni bilgiler öğrenip ufkunuzu genişletebilirsiniz.


Moons of Madness oyunun hikayesi çok güçlü özellikle oyunda yer alan yazılı metinler, diyaloglar mükemmel. Oyun bilim kurguyla, kimyayı, matematiği ve bitki bilimi konularını birbirleriyle çok güzel bir şekilde harmanlayarak oyunun sonuna kadar oyuna olan ilginizi ve merakınızı bir an olsun düşürmenize izin vermiyor.


Oyunun diğer güçlü bir yanıysa kızıl gezegen Mars'ın kasvetli ve meşhum havasının yaşatmış olduğu fiziksel ve mental izolasyon hissi ve bunu cosmic horror elementleriyle birleştirmesi. Son olarak da bahsetmek istediğim şey ise oyunda yer alan bulmacalar; hem çözmesi çok keyifli hem de oyunun genel havasına uyan ve hikayenin önemli bir parçası olmayı başaran anlamlı unsurlar içermesiyle oldukça başarılı bulduğumu söyleyebilirim.


Neyse efendim artık burada bitiriyorum her zaman ki gibi yazı çok uzadı. Oyunun çok başarılı olduğunu ve çok beğendiğimi ve ilk fırsat denemeniz gerektiğini anlatmama yetmiştir. Şimdiden zahmet edip okuyan herkese teşekkürler ediyor bol oyunlu günler diliyorum.
Posted 10 November, 2021. Last edited 10 November, 2021.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
73 people found this review helpful
4 people found this review funny
4
1
107.8 hrs on record (47.3 hrs at review time)
GELECEKTEN GEÇMİŞE BİR MEKTUP

Mektubuma tüm Steam arkadaşlarıma ve bu mektubu okuyacak olan tüm Steam kullanıcılarına iyi dileklerimi göndererek başlamak istiyorum


Yıl 2199.. Yer fütüristik Warsaw şehri.. Günümüzden yaklaşık 200 yıl ilerisi ve buraya geleli henüz bir kaç gün oldu, dolayısıyla kafam çok karışık. Burada gördüklerimi ve yaşadıklarımı hala anlamaya ve uyum sağlamaya çalışıyorum. Biliyorum siz hala 2021 yılındasınız ve 22. yüzyıldan bir habersiniz. Bu yüzden beni anlamanız çok zor


Warsaw şehri hakkında genel bir değerlendirme yaparak size burayı tanıtmak istiyorum. Biliyorum bir çok arkadaşım buraya gelecek (Nereden biliyorsun diyorsanız, steamdeki profil sayfama baktım. Bu oyun 55 arkadaşımın istek listesinde ve 6 arkadaşım hali hazırda almışlar. ) Warsaw şehrine adım atar atmaz ilk fark edeceğiniz şey, her şeyin güzel olacağını hayal ettiğimiz geleceğin dünyası, maalesef ve hala zenginler ve zengin olmayanlar olarak ikiye bölünmüş durumda


Yüksek gökdelenlerle kuşatılmış bu şehir, kabaca üç kısma bölünmüş. Ensesi kalınlar ve yönetici tayfa, High-City denilen gökdelenlerde oturuyor. Fakirler ve evsizler ise yüksek gökdelenlerin gölgeslnde sonsuz karanlığa gömülmüş eski Warsaw şehrinin harabeleri arasında yani Under-City'de hayat mücadelesi veriyor. Mid-City ise zenginle fakirin, karanlıkla ışığın buluştuğu, her türlü dolabın döndüğü işçi sınıfının oturduğu kozmopolit bir yer


Teknolojide ise gelişmeler almış başını gitmiş. Teknolojik düzen o kadar hakim ki, adeta Warsaw şehrinin devlet yönetimini, ekonomisini, sanayisini, politikacılar değil bilim insanları, mühendisler ve teknik uzmanlar yönetiyor


Bunun yansımaları hayatın her yönüne sirayet etmiş. İnsanların büyük bir çoğunluğu modern yaşamın getirdiği sıkışmışlık duygusundan kaçarak sanal dünyalarda yaşamaya yönelmiş. Zenginler ve mevki sahibi insanlar bulundukları konum nedeniyle bastırdıkları twisted ve perverted arzularını, fakirler ise lüks yaşam isteklerini bu sanal dünyalarda gideriyorlar


Sanal dünyalara geçiş Devitalization denilen bir yöntemle sağlanıyor. Bir kask ve koltuk vasıtasıyla sinir sistemimizin duyusal veri alanı, kasları harekete geçİren uyarı sistemi, sanal dünyadaki avatarımıza aktarılıyor, böylece gerçek hayatta yaşadığımız duyusal ve fiziksel etkileşimleri sanal dünyalarda bire bir yaşıyoruz, yani anlayacağınız sanal ve gerçek dünya arasındaki fark çok ince bir çizgiden ibaret


Birazda buraya gelir gelmez yaşadığım zorluklardan bahsetmek istiyorum. Kolay değil tabi, alışmış olduğum, bildiğim dünya düzeninden 200 yıl ileriye çok farklı bir dünyaya adım atmak haliyle insanda bir perplexed durumu yaşatıyor


Buradaki ilk günlerimde kiminle muhabbet etsem konuşmaları içinde Geskin, Ganic, Omnic, Rendan, Vishnu, Brahma, Netriums, Mobriums, Trid gibi anlamını bilmediğim şeylerden bahsediyorlar. Bu dünyanın lore'si çok kapsamlı ve geniş, dolayısıyla bu dünyaya özgü anlamını bilmediniz ve sayıları 200 varan bir sürü kelime, kısaltma, terim le karşılaşıyorsunuz. Bunların ne anlama geldiğini bilmek ve özümsemek için bol bol okuma yapmak, sabır ve zaman gerektiriyor


Tüm bunları öğrendikten ve Warsaw şehrine alıştıktan sonra bir gamedec olarak işleriniz biraz daha kolaylaşıyor. Gamedec ne diye soracak olursanız sanal dünyalarda işlenen suçları araştıran ve çözen özel dedektif yani biz. Mektubuma başıma gelen bir olayı anlatarak devam etmek istiyorum. Bir görev gereği ismi Twisted & Perverted olan bir sanal dünyaya gitmem gerekti. İsmi bir şeyler çağrıştırsada gitmeden önce web sitelerine girip bilgi sahibi olmak istedim ve şöyle bir yazı ile karşılaştım


Erotophonophilla : Cinsel ilişki yaşarken birlikte olduğunuz kişiyi öldürmekten alınan zevk

Erotophonophilliac biri gibi hissetmediğinizden emin misiniz ?

Ruhunuzun derinliklerine bir bakın orada ne var

Söylenenlere göre, normal insanlar sapkın bir yöntemle başka insanları öldürmekle ilgili fantezi kurmazlar

Eğer sizde o insanlardan biriyseniz, Twisted & Perverted dünyasında sizin ilginizi çekecek pek bir şey yok

Burası ruhlarının karanlık tarafından korkmayan insanların mekanı. Ruhunuzun karanlık tarafının sesine kulak verin ve onun sunduğu zevk denizinin içinde arzularınızı serinletin. Onun gölgesinde yer alan vahşeti keşfedin ve onun keyfini çıkarın, hem de tüm bunlardan hesap sorulmayacığınız bir yerde

Elbette, Twisted & Perverted'de gerçek bir insanı öldürmüyor ve onla gerçek cinsel ilişkide bulunmuyorsunuz ama onu görüyor, yaşıyor ve hissediyorsanız.... O zaman gerçek olup olmamasının ne önemi var

Gelin bize katılın...Burada seks var, şiddet var, vahşet var ama acı yok, sorumluluk yok


Bu yazıyı okumam fikir sahibi olmama yetti. Burada başıma neler geldiğini es geçmek istiyorum, nasıl olsa sizde buraya gelip yaşayacaksınız sadece ağzınıza bir parmak bal çalmak istedim. Tabi bu karanlık tarafınıza ne kadar kulak verdiğinizle ilgili olarak, bu bal değilde bir zehirde olabilir. Onun yerine burada tanıştığım üç kişiden bahsetmek istiyorum.


Trepanator, KillThemAll, Panisantor.. Efsanevi gamer klanı olan Painers'lerin unutulmaz oyuncaları. Geçmişte hardcore oyunların popüler olduğu zamanlarda elde ettikleri başarılarla insanların ve eski oyuncuların unutamadıkları oyuncular. Şimdi ne yaptıkları nerede oldukları pek bilinmiyor. Söylenilenlere göre çok popüler olmayan, müstehcen sanal dünyalarda görüldükleri söyleniyor


Söylenenler doğruymuş. Onları böyle bir yerde görmek beni hem şaşırttı, hem de şaşırtmadı desem yeridir. Üç efsane karakterle uzun uzun sohbet ettim. Hepsi yaşını başına almış insanlar, özellikle Trepanator cool bir adam ama asıl şaşırtıcı olan! O bir Zeonet miş! Bunu duyunca biraz afalladım ve heyecanlandım nede olsa bir Zeonet' le ilk karşılaşmam


Onlarla konuşurken sürekli gözleri üstümde ve benim oramı buramı süzüyorlar. Özellikle Trepanator'un bakışları sürekli kalça bölgemde ve kalçalarımda.... Ulan dedim ilk önce... Ne oluyoruz... Sonra Twisted & Perverted'de olduğumuzu hatırladım ve kendi kendime dedim ki...Maden buraya geldik başımıza ne gelecekse elimiz mahkum katlanacağız. Hiç olmazsa tecavüz kaçınılmazsa zevk almasını bilelim


Yahu yaşlı başlı, sevgi saygı duyulan insanlarsınız. Sapkın arzuların kol gezdiği böyle bir yerde ne işiniz var. Demek ki, beden yaşlansada ruh her daim genç, arzulu ve istekli kalıyor. ' İnsan 7'sinde ne ise 70'inde de odur ' sözü boşuna söylenmiyor ve bir daha fark ediyoruz ki hiç beklemediğimiz insanların da karanlık sırları olabiliyormuş bu yaşamda


Neyse efendim nihayetinde korktuğum olmadı. Başıma bir şey gelmeden buradan ayrılabildim. Her şeye rağmen bu üç adamla sohbet etmek ve tanışmak keyifliydi. Bu arada benim kalçalarım bu kadar güzel mi yahu merak ettim doğrusu. Eğer öyleyse bu iyi mi yoksa kötü bir şey mi tam anlamadım ama ben olaya iyi tarafından bakmak istiyorum çünkü kızların güzel kalçalı erkelerden hoşlandıklarını bir yerlerde okumuştum. Hiç olmazsa kendimizi böyle teselli edelim


Offf... yaaa... anlatmak istediğim çok şey var aslında çünkü bu anlattıklarım sadece çöldeki bir kum tanesinden ibaret ama artık bitirmek zorundayım. Neticide bu sadece bir mektup, kitap yazmıyoruz haliyle, ama yine de buraların nasıl bir yer olduğuyla ilgili fikir sahibi olmuşsunuzdur


Buralara mutlaka ama mutlaka gelmelisiniz. Warsaw' da geçirdiğim her andan büyük bir keyif aldım ve sizinde şiddetle görmenizi tavsiye ediyorum. Kalın sağlıcakla ve kendinize iyi bakın... diye bitirirken birden büyük bir sorunla karşı karşıya kaldığımı fark ettim. Ulan ben bunu nasıl akıl edemedim


Ben 2199 yılındayım, siz 2021 yılında.. Eeee ben bu mektubu size nasıl göndereceğim. Yapacak bir şey yok. Saçma olsada aklıma tek bir fikir geliyor ve şansımı denemek zorundayım. Yüksek bir gökdelende oturduğuma göre bu mektubu katlayarak kağıt bir uçak haline getirip pencereden fırlatmak ve bir şekilde size ulaşacağını umut etmek. Biliyorum zor bir ihtimal ama içimden bir ses diyor ki, öyle veya böyle bir şekilde siz bu mektubu okuyacaksın
Posted 1 October, 2021. Last edited 1 October, 2021.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
89 people found this review helpful
4 people found this review funny
54.4 hrs on record (53.8 hrs at review time)
PSİXOANALİZ----PSYCHOnautsANALİZ


İnsan beynine bir pencere açmak ve onun zihninde bir yolculuk yapmak. İnsanların zihin dünyasında yaşadığı zorluklara çözüp bulup yardımcı olmak veya kendi arzularımız ve isteklerimiz doğrultusunda onu manipüle etmek. Hayal edilmesi, inanılması ve gerçek olması imkansız bir şey değil mi. Keşke öyle bir gücüm olsaydı deyip üzülmeyin çünkü Psychonauts 2 size o gücü veriyor.


Psychonauts 2 oynamayı düşünenler için bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Psychonauts 2'den maximum keyif almak istiyorsanız, ilk oyunu yakın zamanda oynamış olmanız gerekiyor çünkü Psychonauts 2 ilk oyunun hemen ardından devam eden olayları anlatıyor. Aslında ikinci oyunda ilk oyunda neler olduğunu anlatan kısa bir video olsada ama ne yazık ki çok yüzeysel ve sadece ilk oyunun ana hatlarını çiziyor.


İlk oyunda yer alan önemli karakterlerin sayısı yaklaşık 10 kişi, buna yan karakterleri de eklersek 25 kişi var diyebilirim. İkinci oyunla birlikte eklenen karakterlerle, bu sayı 40 kişiyi bulabiliyor. Oyunda çok fazla ara sahne var, ve anlatılan hikaye yaklaşık 25 karakterle iç içe geçmiş durumda bu yüzden bu karakterlerin isimlerine, kim olduklarına ilk oyundan aşına değilsiniz kafa karışıklığı yaşayabilirsiniz . Birde ilk oyunda yer alan olaylara ilgili irili ufaklı bir çok referanslar var ve bunları anlamazsınız bir kafa karışıklığı da buradan yaşayabilirsiniz, böylece oyundan alacağınız keyfi büyük oranda azalacaktır.


Oyun grafik, oynanış, mekanik olarak gerçekten tam bir sanat eseri ama ben bunlardan hiç bahsetmek istemiyorum. Bu konularda merakınız varsa yapılan yüzlerce incelemede zaten bunları okumuş ve fikir sahibi olmuşsunuzdur. Benim bahsetmek istediğim şey oyunun anlatısı, oyunu anlatısı insanların yaptığı hatalar ve zihin dünyalarında bu hatalara neden olan nedenler ve bahaneler üzerine kurulu.

Bizler yani insanlar neden yanlış şeyler veya hatalar yaparız. Oyun bize bu sorunun cevabını kendine has yöntemle ve anlatım diliyle sunuyor. Burada oyundaki en önemli karakterlerden biri olan Ford Cruller'den bir alıntı yaparak

--- -Eğer sizin de aklınız, doğru olduğunu bildiğiniz bir şeyi yapmaktan sizi engelleyecek bahaneler üretmeye başlarsa, bunun sadece bir kendini kandırma olduğunu anımsayın ----

--Ford Cruller-- Founder and head of the Psychonauts --

ve bir parantez açarak bu konu hakkında bir kaç şey söylemek istiyorum.


( Temelde bizlerin yani insanların, hata veya yanlış yapmalarının nedeni doyumsuzluğumuz ve memnunsuzluğumuz, çünkü insan oğlu sahip olduğu güzellikleri görmezden gelip her zaman daha fazlasını isteme eğilimindedir. Bunu sadece maddesel anlamda düşünmeyin, her anlamda bu böyledir. Bu eğilime dinsel literatürde nefis, modern literatürde insanın karanlık tarafı olarak diye tanımlayabiliriz.


Sorun hata yapmakta değil çünkü hayatta hata YAPMAMAK söz konusu değildir. Sorun yaptığımız hataları kabul etmememiz ve ona nedenler ve bahaneler uydurarak kendi içimizde muşrulaştırarak kendimiz temize çıkarma çabamız. Örnek vermek gerekirse, bir kişinin sigara içtiğini düşünelim, hekimlerden veya başka kaynaklardan sigara içmenin sağlığa zararlı olduğunu aslında biliyor. Bu durumda kişi, ya hatasını kabul edip sigarayı bırakacak, ya da sigara içmeye devam etmek için bahaneler ve nedenler üretecek. Şöyle ki....


Sigaranın zararıyla ilgili haberler abartılıyor. İşim çok stresli olduğundan sigara içmem normal. Sigara içiyorum ama spor da yapıyorum. Sigara içmeyen de ölüyor bari zevk alarak yaşayayım vb gibi bu örnekleri uzatmak mümkün.


Daha ciddi bir örnek vermek gerekirse, bir şirket çalışanını düşünelim, mali ihtiyaçları veya lüks yaşam arzuları için şirkettin bir açığını kullanarak haksız kazanç elde ediyor yani düpedüz hırsızlık yapıyor. Kişi çalma eyleminin yanlış olduğunu biliyor ama bu eylemi yapabilmek için bahaneleri ve nedenleri devreye sokuyor ve böylece eylemin kabul edilebilir olduğuna kendini inandırıyor.


Bu aşamada kullandığı bazı bahaneler şunlar olabilir : Parayı sadece ödünç aldım, geri ödeyecektim. Daha fazla parayı hak ediyorum. Şirket için eksikliği hissedilecek, sorun olacak bir miktar değil. Şirket zaten etik dışı veya adil olmayan işler yapıyor gibi örnekler verebiliriz.


İnsanların bu bahaneleri uydurmasının nedeni çok basit. Sigara örneğinden gidecek olursak, insan sigara içmenin zararlı olduğunu biliyor ama arzusuna, keyfine, aldığı hazza engel olamadığı için sigara içmeye devam ediyor. Doğru olanla, yaptığı eylemin arasındaki uyumsuzluğun farkında bu yüzden bu onu tedirgin, rahatsız ediyor ve strese, endişeye sokuyor, dolasıyla bu çelişkiyi mümkünse tamamen ortadan kaldırmaya; mümkün değilse, yukarıda saydığım bahaneler ve nedenlere sığınarak azaltmaya çabalıyor.


Ancak, asıl sorun ve tehlike şu ki, yaptığımız hatalara bu meşrulaştırmaları yapmaya devam edersek, zamanla irademiz daha büyük hatalara karşı zayıflayacak ve değerlerimiz geri dönülmez bir şekilde erozyona uğrayacak. Sigarayla başlayan basit hatalardan, hırsızlığa ve aklımıza gelebilecek her türlü hataya doğru yol almaya başlayacağız. Böylece nefsimize veya karanlık tarafımıza yenik düşüp, dizginleri onun eline verip, kontrolsüz bir şekilde onun isteği doğrultusunda yaşamaya başlayacağız.


Aslında yapmamız gereken kendimizle dürüst bir şekilde yüzleşmek, yaptığımızı hataları kabul etmek, onlardan pişmanlıklar duyup dersler çıkarmak. Karanlık tarafın dipsiz kuyusunun derinliklerine inmek yerine, yukarıya aydınlığa doğru çıkmaya çabalamak. Karanlık tarafın cazibesine ne kadar çabuk direnç gösterirseniz sizin için o kadar iyi olur, çünkü bir kere o karanlık kuyudan inmeye başlarsanız geri dönüşünüz çok zor olur. Bu, yüksek ve sarp bir yamaçtan bir kaya parçası atmaya benzer, onu durdurmakta ne kadar geç kalırsak, o ivme ve hız kazanmaya başlayacak ve onun önüne her türlü engeli koysak da, hatta kalın duvarlar çeksek de yıkıp geçecektir. )


Biliyorum laf lafı açtı ve açtığım parantez biraz uzadı ama yinede bu yukarıda anlatıklarımın oyunla ne alakası var demeyin çünkü oyun bir hikaye bütünlüğü içinde farklı farklı insanların yaptığı hataların diğer insanlara ve topluma yaptığı yansımalarını anlatıyor. İnsanların yani bizlerin gerçek hayatta yaşadığı bu ikilemin altını çiziyor. Bizde Psychonaut olarak oyundaki karakterlerin zihin dünyasına girip, yaptıkları hataların nedenlerini veya bu hataları yapmak için kullandıkları bahaneleri sürreal bir şekilde tasvir edilen oyun bölümlerinde onlara yardımcı oluyoruz ve oyunun sunmuş olduğu anlatıdan kendimize dersler çıkarıyoruz.


Oyunun temel de vermek istediği mesaj çok ciddi olsa da, eğlenceli oynanışıyla, komik karakterleriyle, kendine has üslubuyla bunu kara mizah veya kara komedi şeklinde farklı bir tat da sunmayı çok iyi başarıyor Alınması ve oynanması elzem bir oyun olmuş, herkese gönül rahatlığıyla tavsiye ediyorum.
Posted 18 September, 2021. Last edited 20 September, 2021.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
< 1  2  3 >
Showing 11-20 of 30 entries