Install Steam
login
|
language
简体中文 (Simplified Chinese)
繁體中文 (Traditional Chinese)
日本語 (Japanese)
한국어 (Korean)
ไทย (Thai)
Български (Bulgarian)
Čeština (Czech)
Dansk (Danish)
Deutsch (German)
Español - España (Spanish - Spain)
Español - Latinoamérica (Spanish - Latin America)
Ελληνικά (Greek)
Français (French)
Italiano (Italian)
Bahasa Indonesia (Indonesian)
Magyar (Hungarian)
Nederlands (Dutch)
Norsk (Norwegian)
Polski (Polish)
Português (Portuguese - Portugal)
Português - Brasil (Portuguese - Brazil)
Română (Romanian)
Русский (Russian)
Suomi (Finnish)
Svenska (Swedish)
Türkçe (Turkish)
Tiếng Việt (Vietnamese)
Українська (Ukrainian)
Report a translation problem
ciğerlerime kadar dolan havanın beni mahvedene kadar dibe çekerken,
gökyüzü soğuk ve donuk bir gri halini alırken arkada beliren güneşin sıcak yüzünü anımasamaya, zihnime o anı kazımaya çalışırken bulanık ve zifiri bir karanlık hal aldı etrafı.
dibe sürüklendikçe artan hissizlik ve acının kayboluşu.
son kez arzuladığım dokunuşların bedenimde dans edişi.
dudaklarıma yakınlaşan bir çift dudağın tatlı ve zehirli öpücüğü.
hiç bu kadar yakın ve sıcak olmamıştı.
varlığını arzuladığım şeyin zamanı bitmişti.
geriye kalıntıları zincirlendi bedenime.
bir daha hissedemeyeceğim anı ve gerçeklik hiçliğe karıştı.
yapayalnız düşünceler ile.
*The waves suck you in then you drown
If like, you'd just stay down with me
I'll swim down with you
Is that what you want?
You
Is that what you want?*
ruhların dans edişi,
böğürtlen ve izmarit kokusu.
Saatlerce dolaştığımız caddeleri,
gün doğumuna yakın sarhoş düşünceler ile sarılarak,
deli gibi unutmak istediğimiz yaraları hatırla.
Zihnime kazıyorum anıların her bir zerresini.
Gidişini hatırlıyorum ardına bakmadan aniden süzüleni.
Ellerimden kayıp gidermişçesine,
tutamıyorken hiçbir şeyi,
nasıl gitmene izin verebilirdim ki?
Sonu olmalı mıydı yaşanacak her güzel parçanın.
Gülüşlerin, ağlayışların ve kederlerin bile bir sonu vardı.
Yavaşça çaldı şarkılar.
Defalarca kez geri sarıp, tekrarlayarak dinlediğim zaman durmuştu.
Artık etrafımda hiçbir şey yoktu.
Ne ellerini tutabilecek bir gücüm,
ne de bedenini hissedebileceğim bir an vardı şimdi.
Şarkı misali,
başladı ve
gecenin geç saatlerine ve sen gidene dek yok oldular.
Yalnızlığımın dumanını söndürebildiğim karanlığın içindeki tek aydınlık kalabalığa karıştı.
Göremeyeceğim bir yerde.
Ulaşılamayacağım uzaklığın en derininden bana bakıyor.
Gittikçe süzülüyor, gözlerimden akıyor yalnızlığın sonsuzluğu.
İşittiğim bu gürültünün yerini sessizlik alıyor.
Her bir renk renksizleşiyor.
Yalnızlığımı paylaştığım duvarlar neşeden yoksun, bir başına ağlıyor.
Yeni olan her şey zamanın ötesinde eskiye ait.
Anılar biriktiyorum her zaman diliminde.
Eskiye ve yeniye ait.
ve pişmanlık acıyla dolu.
Ruhunun tutsak edildiği gece,
yalnızlığının son dakikalarıydı.
Gölgeler ardında tasvir edilmeyen duygular yosunlaştı.
Canlanamayacak kadar güçsüzlerdi.
Çirkinliğin ötesindeydi artık güzellik.
Kusurlarının örtüldüğü,
bedeninin tasarlandığı,
farklı bir kişinin ürünü.
Kusurların yerini alan muhteşem kusursuzluk,
onu yeniden yaşamaya armağan etti.
Geçmişi hatırladı.
Yırtılmış, yakılmış bir fotoğraf vardı ellerinde.
Aynanın karşısına geçerek düşündü.
Sahip olduğu eski bedeni.
Kalabalığa karıştı.
Onu tanıyabilen kimse olmadı.
Hayalet misali zifiri düşüncelerin zincirinde,
bir hiç uğruna karanlıkta yok oldu.
Bir başkaydı şimdi.
Bir yabancı.
Deniz kıyısına sürüklenmiş çelimsiz bir beden,
beline kadar uzanan kestane kokulu saçları,
çilek reçelini andıran dolgun ve parıltılı dudaklar,
yara izleri ile dolu soğuk bir ten.
Güzelliğin ötesindeki çirkinlik,
insanlığın reddedemeyeceği bir görüntü.
İyi olabilmek için,
iyinin ötesinde kendin için değil,
onlar için yaşamaya çalışan plastik bir beden idi ruhu.
İnsanlar için şekil almış,
insanlar için düzenlenmiş,
insanlar için oluşturulmuş devasa bir güzellik.
kaskatı parmaklar, bomboş eller,
geriye ne kaldı bilmiyorum.
Hiçliğin karanlığına hapsoldum.
Anlaşılmazlıklar, terk edişler,
ağrılarımı dindiren,
ansızın tebessüm etmemi sağlayan,
ilacı andıran tatlı yalanlar.
Gözlerimi kapatmalı mıyım,
bilmiyorum.
Rüzgar esintisiyle savrulup baş ucuma gelen,
iliklerime kadar sızan bu denli soğuk,
ölüm kadar yakın.
Ne zaman gerçeklik ile dolacağım,
gerçekliğin sonsuz döngüsü içinde mahsurum.
Kaçıyorum,
karaltı olabilene dek.
Gitmek istediğim her köşe ıssız,
terk edilmiş bir anıt.
Gözlerim yorgun, kalbim dayanılmaz bir acı ile kaplı,
hislerim sahtelikten yoksun.
Soğuk bir sahil gecesi ay ışığıyla bütünleşmişti. Islak bedeni sahil boyu uzanıyordu kum tanelerinde. Kaldırım köşelerinde biriken göz yaşları ileride. Görebiliyorum. Acının yaşattığı tebessüm fotoğraf kesitiydi. Ellerine aldı ve fotoğrafın her bir karesine baktı. Soğuk rüzgar geliyordu farklı şehirlerden. Düşünceler ile geçirdiği onca zamanın ötesinde denizin sonsuzluğunu izliyordu. İç çekti. Çıplak bedeniyle duruyordu sessiz sedasız hiçliğin ortasında. Yapacak çok şeyi vardı. Mesela sabah erken kalkmalıydı. Kahvaltısını hazırlamalıydı. Planlı yaşayabilmek için ise ajandaya ihtiyacı vardı. Satın alabilmek için mağazaya gitmeliydi. İşe gidebilmek için alarm kurmalıydı.
ve bir açlık doğuyor güzelliğinden; acı vermek istiyorum aydınlattıklarıma, çalmak istiyorum armağan verdiklerimden: -böylesine açım kötülüğe.
bir el uzandığında elimi geri çekerek; düşerken bile duraklayan bir şelale gibi duraklayarak -böylesine açım kötülüğe.
böyle bir intikam düşünüyor bolluğum; böyle bir kötülük fışkırıyor yalnızlığımdan.
benim armağan etme mutluluğum sona erdi armağan ederken, erdemim kendinden bıktı bolluğu yüzünden!
her zaman armağan eden utancını yitirme tehlikesiyle karşı karşıyadır; her zaman paylaştıranın yüreği nasır tutar paylaştırmaktan.
gözlerim parıldamıyor artık sunanın utancıyla; elim fazlasıyla katılaştı, dolu eller gibi titreyemez o artık.
ağlamak istiyorum. çok aptalca bir şey bu. ama geçer.
yeni bir ateş söndürür başkasının yaktığını yeni bir acıyla hafifler eski bir ağrı.'
güneş kucağındadır, bilemezsin.
bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür,
ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın.
koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın.
uçar gider, koşsan da tutamazsın...
Ben mesajın ölümü - dayanılmaz, haksız gücün zaferini göremiyorum, yoksulluğa daldırdılar, Ve Aldattıkları İnancı, Parlamak için giyindiler Pislik, Ve Aptallık, Bilgiyi Öğretmek, Ve Dürüstlük, ayaklar altında çiğnendi. pislik, celladın pençelerinde Izu - Kötülüğün hizmetkarı olan Sessizlik ve İyilik, Ve basitliğiyle bilinen Dürüstlük, Ve Güç üzerinde güç sahibi olan Zayıflık ve İyiliğin el üstünde tuttuğu Kötülük - Ölümü ekleyin, ölmeye cesaret edemem: Ölümümle Aşkı mahvedeceğim. Shakespeare.
nothing, not even the sun
the moment i step out the door
and look up to the sky it’s gone
sometimes a light gets through
and i remember how it was before
like there was something else ahead
i can’t quite make out anymore.
look to the moon and now you're in my heart
When it rains just try to wash it away
you know that I'll be waiting.
When you sleep and smile so comfortable
I just wish that I could give you that
That look that's perfectly un-sad
You know it hurts me too
You look so broken when you cry
One more and then I'll say goodbye
lonely, scared, rotting inside.
please leave me be.
the one you see really isn't me.
i take off all my clothes,
i light a cigarette and wait for you to come home.